Abbâsîler (Arapça: العبّاسيّون; al-'Abbāsīyūn), Emevî hanedanından sonra başa gelerek İslam Devleti'nin yönetimini ve halifeliği beş asırdan daha uzun bir süre elinde tutan Müslüman Arap hanedan.
Muhammed sallâllâhu aleyhi ve sellemin ölümünden (632) sonra, İslam dünyasını Hulefa-yı Raşidin denilen dört halife ve ardından da Emevîler (661-750) yönetti. Emevîler, Muaviye'nin ölümünün ardından hakkı olmamasına rağmen oğlu Yezid hilafeti ele geçirdi. Yezid'in hilafette hakkı yoktu çünkü babası Muaviye zamanında Hasan ile bir anlaşma yapılmış ve bu anlaşmada hilafetin saltanata dönüştürülmemesi istenmişti. Aynı zamanda sahabe olan babası Muaviye, oğlunun anlaşmayı bozmamasını vasiyet etmişti. Lakin Yezid anlaşmaya uymayarak babası ölünce hilafeti ele geçirdi ve böylece hilafet saltanata dönüşmüş oldu.1 Emevîlerin iktidarı Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbâsîlerin, Emevî yönetimine karşı ayaklanarak 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirmesiyle son buldu. Bu tarihten başlayarak Abbâsîler 1258'e kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular.234567
İlk Abbâsî halifesi Ebu'l-Abbas Seffah (750-754) idi. 754'te kardeşi Mansur (754-775) onun yerine geçti. Bu iki halife döneminde orduda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler.8 Mansur, 762’de başkenti Şam’dan Bağdat'a taşıdı. Mansur'dan sonra sıra ile Mehdi (775-785) ve Hâdî (785-786) halife oldular. Abbâsî Devleti Mansur'un torunu Harun Reşid (786-809) döneminde en geniş sınırlarına ulaştı.9 Harun Reşid, Binbir Gece Masalları’na konu olan görkemli saltanatını Bermeki ailesine borçluydu. Bu aileden Yahya Bermeki ve iki oğlu, vezir olarak Abbâsî Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönettiler.
Harun Reşid’in oğulları Emin (809-813), Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler.10 Annesi Harun Reşid'in Türk asıllı bir cariyesinden olan Mutasım Türklerden özel bir askerî güç kurmuştur,11 Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askeri gücün Bağdat'taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. 838 yılında Mutasım Anadolu'ya Bizans üzerine bir sefer düzenlemiş, ordusunun bir kolu Bizans imparatoru Theofilos ve ordusunu "Anzin Savaşı" adı verilen bir çarpışmada büyük yenilgiye uğratmış, Bizans'ın ikinci büyük kenti Amorium'u kuşatıp eline geçirmiş ve Abbâsî orduları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerlemiştir.12
Yerine geçen oğlu Vâsık (842-847) döneminde Türk emirleri askerî işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oldular.13 Vâsık'ın ölümünden sonra Abbâsî Devleti parçalanma sürecine girdi. Abbâsî toprakları üzerinde Büveyhîler, Tâhirîler, Samânîler, Şirvânîler, Saffârîler, Hamdânîler, Mervânîler, Mirdâsîler, Ukâyliler, Zengîler, Karahanlılar, Tolunoğulları, Ihşidîler, İdrisîler, Murabıtlar, Muvahhidler, Hafsîler, Aglebîler, Fâtımîler ve Karmatîler gibi bağımsız devlet ve beylikler kuruldu.
İran'da hüküm süren Büveyhiler, 945'te Bağdat'a egemen oldular. Bundan sonra Abbâsî halifeleri Büveyhilerin izniyle başta kalabildiler. Halife Kâim'in (1031-1075) çağrısı üzerine Büyük Selçuklu Devleti Hükümdarı Tuğrul, 1031 yılında Büveyhileri Bağdat'tan çıkardı ve Abbâsîlere yeniden saygınlık kazandırdı. Ne var ki Abbâsîler bu tarihten sonra hiçbir zaman eski askeri güçlerine ulaşamadılar ve Mustazhir dönemindeki Haçlı Seferleri karşı başarılı olamadılar. Büyük Selçuklu Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Abbâsîler yeniden gücünü yitirdi. Cengiz Han'ın torunu Hulagu'nun yönetimindeki İlhanlılar 1258'de Bağdat'ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım'ı ve yakaladıkları hanedan üyelerini öldürdüler. Böylece 508 yıllık Abbâsî Devleti son buldu. İlhanlı hükümdarı Hulagu Han Bağdat'ta içlerinde on binlerce yazma kitap olan kütüphaneleri yakıp yıktırmıştır. Geri kalan kitapları da Dicle Nehrine attırmıştır. Eserlerin mürekkebi suya karışmış ve Dicle Nehri günlerce bulanık akmıştır.
Halife Zâhir'in oğlu Ahmed Mısır'a kaçtı ve orada Memlûk Sultanı Baybars’ın koruması altında Mustansır adıyla halife ilan edildi (1261). Mısır Abbâsî halifeliği, siyasal ve askeri yetkiden yoksun, yalnız dinsel otoritesi olan bir kurumdu. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır topraklarına girerek, halifenin yetkileri ile Kutsal Emanetler'i devraldı ve Mısır Abbâsî halifeliğine son verdi.
Abbâsîlerde devlet örgütlenmesi, "Divan" adı verilen ve değişik alanlarda görevler üstlenen resmi kurullara dayanıyordu. Maliyesinin ana gelir kaynağı ise toprak vergisiydi. Halktan toplanan zekât da önemli bir gelir kaynağıydı. Vergi gelirlerinin büyük bölümü orduya ve bayındırlık işlerine ayrılırdı. Halife Ömer döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı, devlet yönetiminde en etkili kurum haline getirdiler. Devlet ve memleket sorunları, önce divanda görüşülerek divanın önerdiği çözümleri uygularlardı.
847-861 yılları arasında Abbâsî halifeliği yapan Mütevekkil Alelllah kendisinden önceki kardeşi Vâsık 'ın kimseyi veliaht göstermeden vefatından sonra Abbâsî ordusundaki Türk komutanların desteği ile devlet adamları tarafından halife seçilen141516 Mütevekkil 'in halife olmasında annesinin Şucağ adlı Harzemli Türk asıllı bir cariye olmasının da etkisi olmuştur(Mesudî, 2003: 85; İbnü’l-Esîr, 1998: 38; Hudari bek, 1986: 284).1718 Mütevekkil her ne kadar Türk komutanlarının desteği ile halife de olabilmişse de Türklerin kendisi ve devlet yönetimi üzerindeki baskı ve sultalarından rahatsızlık duymaktaydı. Mütevekkil halifelik yaptığı dönem boyunca devletin idare mekanizmasını ele geçirmiş Türk komutanların devlet üzerindeki etkisini bozmak ve kendi otoritesini yerleştirmek için mücadele etmiştir.19
Mütevekkil, devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu yok etmek için ilk olarak kendisinden sonra yönetimdeki en güçlü kişi olan Türk komutanların lideri olan ordu komutanı İnak et-Türkî 'yi diğer Türk komutanları kullanarak öldürtmüştür.2021 Mütevekkil, devlet merkezini Arap milliyetçiliğinin daha yoğun olduğu Şam’a taşımak istemiş ancak başarılı olamamıştır. Mütevekkil, Türkler için kurulmuş olan Sâmerrâ şehrinde iktidar mücadelesini kazanamayacağını biliyordu bu sebepten dolayı başkenti Arap milliyetçiliğinin daha yoğun olduğu Şam'a taşımak istemiş ama başarısız olmuştur.2223 Mütevekkil ’in devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu kırmak için ordudaki Türk gücünü dengelemek amacıyla Berberi, Arap ve Ermeni gibi milletlerden askeri birlikler kurmuştur. Ancak Halife Mütevekkil ’in bu girişimi, devlet bünyesinde birbirine rakip iki ordunun oluşması sebebiyle devletin bütünlüğünü tehdit eder bir hale gelmiştir.24
Mütevekkil, Türk komutanların devlet üzerindeki baskı ve etkisini bozma çabaları öldürülmesine sebep olmuştur. Türk komutanlar, Mütevekkil 'in oğlu ile işbirliği yapıp 4 Şevval 247/ 11 Aralık 861 tarihinde hilafet sarayını basarak Mütevekkil 'i öldürmüşlerdir.25
Bu eylem İslam tarihinde özel koruma birlikleri tarafından halifeye karşı işlenen ilk cinayettir. Bu durum Abbâsî devletinde Türklerin iktidarı tamamen ele geçirdiklerini göstermektedir. Halife Mütevekkil 'in Türklerden oluşan özel birliklerce öldürülmesiyle Abbâsî Devleti gerileme dönemine girmiştir. Bu dönemde Türk komutanların elinde oyuncak haline gelen Abbâsî halifeleri, Türklerin iradesi yönünde hareket edecekler, aksi takdirde makamlarından hatta hayatlarından olacaklardır.
İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. İslamlıkta her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namaz kılabilmesi safların geniş tutulması isteği uyandırmış, bu nedenle kiliselerin aksine camilerde enine mekân tercih edilmiştir. Plan formunun ihtiyaçtan doğması gibi, mihrap, minber, minare türünden mimari ögeler de İslamlığın gelişmesine paralel olarak zamanla ihtiyaçtan doğmuşlardır.
Abbâsîlerden önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbâsî halifesi Mansur’un kurdurduğu Bağdat şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre ilk Bağdat şehri daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan bir hendekle çevrelenmişti. Şehrin dört kapısına bulundukları yöndeki komşu şehirlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki cami şehrin merkezinde yer alıyordu. 766 yılında yapılan Bağdad Ulu Camii kerpiç duvarlı, ahşap sütunlu ve düz damlı basit bir yapıydı. Halife Harun Reşid, 808’de yapıyı planını değiştirmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de Abbâsîlerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı planda ikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdat şehrinin bu dönem yapılarından günümüze, ilk camiye ait basit bir mihraptan başka hiçbir şey gelmemiştir.
Samarra, Dicle kenarında Bağdat'ın yakınındadır. Bağdat'ın dairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun bir plana bırakmıştır. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan şehrin büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbâsî cami, saray, türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgi vermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından Abbâsî hizmetindeki Türk birlikleri için “ordugâh şehri” olarak kurdurulmuş.
Samara Ulu Camii, öteki adıyla Mütevekkiliye Camii, İslam dünyasının en büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir arada namaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve kerpiç kullanılan caminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu bu anıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yine Samarra’da Ebu Dulaf Camii’nde tekrarlanmış ve bir daha kullanılmamıştır. Bu minare modeli Kahire'de Tolunoğlu Ahmet camii'n de de karşımıza çıkıyor. Bununla beraber bu minare modeli toplamda üç (3) yerde karşımıza çıkmış oluyor.
Samarra’ın ikinci büyük camii olan Ebu Dulaf Camii, 860 yılında yapılmıştır. Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortaya koymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.
Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasında mermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli bir yer tutar. Bu kabartmalarda iki farklı teknik kullanılmıştır: Dik kesim ve eğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarak oyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarak kuvvetli bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise daha yumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslam sanatına belki de ilk katkısıdır. Bu teknik daha önceleri Orta Asya sanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist, eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.
Abbâsîler'de devletin başı halife tarafından icra edilmiş bir idari teşkilât söz konusudur. Abbâsîler ve bazı Müslüman devletlerde devlet memurluğu iki kademe şeklinde olmuştur. Bu kademelerden ilki herhangi bir nitelik ve yeterlilik şartı koşulmadan şahsi idare, uyum ve kontrole dayanmıştır. Bu tarzdaki memurlara "Erbab-ı Seyf" yani kılıç sahipleri denmekteydi. Diğer bir memurluk kademesinde ise bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Niteliğe göre atanan memurlara ise "Erbab-ı Kalem" yani kalem sahipleri denmiştir. Bu gruba Osmanlı İmparatorluğu'nda İlmiye sınıfı denmiştir.26
Abbâsî devletinin merkez teşkilatı divanlar ve divanları teşkil eden diğer idari birimlerden oluşmuştur.
Divan kelimesi Farsça kökenlidir fakat daha sonraları Arapça'da kullanılan bir kelime haline gelmiştir. Abbâsî devletinde divanlar en yüksek icra kurulu sayılmıştır. Zamanla idari teşkilatın diğer bölümlerine de divan adı verilmiştir. Abbâsîler divana "Divan-üs Saltanat" ve "Divan-ül Adl" adını vermişlerdir. Vezirler, Kadil-Kutadlar ve benzeri yüksek memurlar divan kurumunun birer üyeleridir. Halifeler divan toplantılarına bazen katılır bazen de istedikleri hususi bir yerden yapılan toplantıyı seyrederdi. Divan-ı Saltanat'ın görevlerini dört başlık altında toplamak mümkündür. Birincisi: orduya mensup kişilerin alacağı ücretleri belirleyerek tahsis etmek. İkincisi: devlete ait vergi ve diğer hakların tahsili; haraç, cizye ve madenler gibi. Üçüncüsü: devlet memurlarının atanması ve azli. Dördüncüsü ise: Beyt-ül mal'a yani hazineye giren ve çıkan malların denetimi. Divanda bu dört ana başlık altında müzakereler yapılıp kararlar alınmıştır. En yüksek icra kurulu olan divanın yanında idari mahiyeti bulunan diğer divanlar da vardır. Bunlar;
Vezirlere bakanlıklar da denir ve günümüzdeki başbakanlık makamına eş değerdir. Vezir kelimesi yardımcı, sığınak ve yük yüklenen gibi anlamlara gelmektedir. Vezirlik makamı ilk olarak Abbâsîler'de oluşturulmuştur. Abbâsî vezirleri halifeden sonra ülke içerisindeki en yetkili kişidir ve divanın (icranın) başıdır. Vezirlik makamı da tıpkı memurluk gibi iki kısıma ayrılmıştır. Birincisi; "Vezaret-i Tefyiz"dir. Bu mevkideki vezirler halifenin tayin veya azlettiği memurlar hakkında karar alması söz konusu olmamıştır fakat halifeye ait çoğu yetkiyi kullanmıştır. Bu vezirler halife adına devleti yönettikleri için yetkileri oldukça geniş ve etkindir. Bu vezirlere Osmanlı İmparatorluğu'nda Vezir-i Azam denmiştir. İkinci vezirlik unvanı ise "Vezaret-i Tenfiz"dir. Bu makamdaki vezirler müstakil yetkiye sahip olmamışlardır. Halife ile halk arasında köprü rolü üstlendiğine dair görüşler mevcuttur. Bu tarzdaki vezirlere Osmanlı İmparatorluğu'na "Kubbealtı Vezir"i denmektedir. Vezirlik makamı iki başlı bir yapı göstermesine karşın en yüksek mertebeli memurluk makamı olmuştur. İki vezirlik arasındaki farklar sadece yetki farklılığı ile sınırlı değildir. Atama ve diğer adaylıklarda da mevki farkı öne çıkmaktadır. Halk arasından Müslüman olmayanlar birincil vezirliğe tayin edilmemiştir fakat ikincil vezirliğe Müslüman olmayan kişiler de tayin edilmiştir.28
Vezirlerden sonra haciplik (hicabet) makamı gelmektedir. "Sahib'üs Sitare" veya "Perdedâr" denen hacib, Abbâsî halifesinin özel kalem müdürüdür. Halifeye bağlıdır ve nüfuz alanı geniştir. İslam peygamberi Muhammed'in soyundan gelenlere (seyidler) dair meselelere bakanlara ise "Nakib'ül Eşraf" denir ve bu kişiler devlet teşkilatında önemli bir yere sahip olmuşlardır. Nazır-ul Ceyş denen kişiler ise ordunun başındaki kumandanlardır. Muhtesip'ler, yani belediye başkanları da diğer memurluk görevleridir.29
Abbâsîler'de taşra teşkilatlarının başında valiler görev yapmıştır. İhtiyaç duyulması durumunda kumandanların, kadıların veya belediye başkanlarının da bu görevi yürüttüğü bilinmektedir. Abbâsî devleti hâkimiyeti altındaki yerleri eyalet sistemi ile yönetmiş, valilere de sosyal ve siyasi kontrol görevini yüklemiştir. Abbâsîler'de eyaletlerdeki emirlik makamı ise üç şeklide ele alınmaktadır. Birincisi: genel imarettir ve tayin olduğu yerde halifeyi tam yetkiyle temsil ederler. Bu valiler bulundukları bölgede müstakil hükümdar gibi görev yapmışlardır. İkincisi: özel imarettir ve bu makamdaki valiler sadece idari fonksiyona sahiptirler. Kadıların tayin edilmesi ve halktan alınan vergi tahsil etme yetkileri olmamıştır. Üçüncüsü ise: cihat imaretidir, yani ordu kumandanı olarak değişik bölgelere tayin edilen valilere verilen isimdir.30
Hindistan kralının çok sayıda askeri var, ancak onlara düzenli asker olarak para ödenmiyor; bunun yerine, onları kral ve ülke için savaşmaya çağırır ve onlar kendi pahasına ve krala hiçbir bedel ödemeden savaşa giderler. Buna karşılık Çinliler, Arapların yaptığı gibi birliklerine düzenli maaş veriyor.31
- Ebu Zeyd el-Hasan el-Sirafi
Bağdat'ta Arap asıllı olan ya da olduğunu söyleyen birçok Abbasi askeri lideri vardı. Bununla birlikte, safların çoğunun İran kökenli olduğu, büyük çoğunluğunun Batı İran veya Azerbaycan'dan değil, Horasan ve Maveraünnehir'den olduğu açıktır.32 Abbasileri iktidara getiren Horasanlı askerlerin çoğu Arap'tı.33 Horasan'daki Müslümanların daimi ordusu ezici çoğunlukla Arap'tı. Abbasilerin birim organizasyonu, taraftarlar arasında etnik ve ırksal eşitlik hedefiyle tasarlandı. Ebu Müslim, İpek Yolu boyunca subayları işe aldığında, onları aşiret veya etnik-ulusal bağlılıklarına göre değil, şu anki ikamet yerlerine göre kaydettirdi.34 Abbasiler döneminde, İran halkları orduda ve bürokraside eskiye kıyasla daha iyi temsil edildi. Abbasi ordusu, Horasan Abna al-dawle piyadeleri ve Abbasi kaynak hibeleriyle kendi adamlarını toplayan ve konuşlandıran kendi yarı özerk komutanları (kaid) tarafından yönetilen Horasaniye ağır süvarileri üzerine odaklandı. el-Mu'tasım, Samanoğulları'ndan Türk köle askerlerini özel bir orduya alma uygulamasına başladı ve bu da onun Halifeliğin dizginlerini ele geçirmesine izin verdi. Ömer tarafından oluşturulan eski cund sistemini kaldırdı ve asıl Arap askeri soyundan gelenlerin maaşlarını Türk köle askerlerine aktardı. Türk askerleri, çocukluktan ata binmek için eğitilmiş yetenekli atlı okçular olarak bilindikleri için savaş tarzını değiştirdiler. Bu ordu artık uzak sınır bölgelerindeki etnik gruplardan oluşuyordu ve toplumun geri kalanından tamamen ayrıydı. Bazıları Arapçayı doğru düzgün konuşamıyordu. Bu, Samarra'daki Anarşi ile başlayan Halifeliğin gerilemesine yol açtı.
Abbasiler hiçbir zaman önemli bir düzenli orduya sahip olmamalarına rağmen, halife, gerektiğinde topçulardan kısa sürede önemli sayıda asker toplayabilirdi. Ayrıca sabit ücret alan düzenli birlik grupları ve bir özel kuvvetler birimi de vardı. Her an, herhangi bir huzursuzluğu bastırmak için Bizans sınırı, Bağdat , Medine , Şam , Rey ve diğer jeostratejik konumlar boyunca 125.000 Müslüman asker toplanabilir.35
Abbasi ordusu, mancınıklar, mangoneller , koçbaşılar , merdivenler, kıskaçlar ve kancalar gibi bir dizi kuşatma ekipmanı topladı. Tüm bu silahlar askeri mühendisler tarafından işletiliyordu. Bununla birlikte, birincil kuşatma silahı, Batı ortaçağ zamanlarında kullanılan manjaniq ile karşılaştırılabilir bir kuşatma silahı türü olan manjaniq idi. Yedinci yüzyıldan itibaren, büyük ölçüde burulma topçularının yerini aldı . Harun Reşid'in zamanında, Abbasi ordusu ateş bombaları kullanıyordu . Abbasiler sahra hastanelerinden ve develerin çektiği ambulanslardan da yararlandılar.36
Abbasiler'in düşüşünden yüzyıllar sonra , birkaç hanedan, "Hz. Müslüman toplumlarda kişinin ahlaki veya maddi amaçlarını soyağacı kimlik bilgileriyle desteklemenin en yaygın yolu." Muhammed ya da Abbasiler gibi Haşimi akrabası ile olan bu tür süreklilik iddiaları, bir aday hanedan için “içsel bir kitleye hizmet etme” (ya da başka bir deyişle, ülkede meşruiyet kazanma) niyetiyle “siyasi uygulanabilirlik” duygusunu besler.37 Wadai İmparatorluğu Pakistan'daki Khairpur ve Bahavalpur eyaletleri ve Bastak Hanlığı'nın yanı sıra günümüz Sudan'ının bazı kısımlarını yöneten de Abbasi soyundan geldiğini iddia etti.383940
Abbasi hanedanları arasında ortak bir mecaz, onların 1258 CE'deki Moğol istilasıyla "dağıtılan" Bağdat'ın Abbasi prenslerinin soyundan gelmeleridir.41 Hayatta kalan bu prensler, Moğollar tarafından kontrol edilmeyen güvenli bir sığınak için Bağdat'tan ayrılacak, yeni toplumlarına asimile olacak ve onların soyundan gelenler, yüzyıllar sonra Abbasi "kimlik bilgileri" ile kendi hanedanlarını kurmak için büyüyeceklerdi.4243 Bu, Bağdat'ın düştüğü yıl olan MS 656/1258'de ve şehrin yağmalanmasının ardından, Abbasi hanedan ailesinin hayatta kalan birkaç üyesinin, en büyüğü tarafından yönetilen, hayatta kalan birkaç üyesinin olduğunu anlatan Bastak hanlığının köken mitiyle vurgulanır. aralarında Muhammed oğlu Ahmed oğlu Hamza oğlu II. İsmail, Khonj köyünde Güney İran'a ve daha sonra MS 17. yüzyılda hanlıklarının kurulduğu Bastak'a göç etti.
Bu arada, Wadai İmparatorluğu, babası Abdullah'ın Moğol istilası üzerine Bağdat'tan Hicaz'a kaçan bir Abbasi prensi olan Salih ibn Abdullah ibn Abbas adlı bir adamın soyundan geldiğini iddia ederek benzer bir köken hikâyesi anlattı . Büyüyüp "güçlü bir hukukçu" ve "çok dindar bir adam" olacak olan Salih adında bir oğlu vardı. Mekke'de hacca giden Müslüman ulema onunla karşılaştı ve bilgisinden etkilenerek onu Sennar'a dönmeye davet etti . Nüfusun İslam'dan saptığını görünce, Wadai'deki Ebu Sinun dağını buluncaya kadar "daha ileri gitti" ve yerel halkı İslam'a dönüştürdü ve onlara kurallarını öğretti, ardından onu sultan yaptılar., böylece Wadai İmparatorluğu'nun temellerini atıyor.44
# | Adı | Adı + Lakâbı | Künyesi | Babası |
---|---|---|---|---|
0 | Haşim bin Abdimenaf | Haşim bin Abdimenâf | Haşimoğulları | Abdimenâf |
1 | Abdül Muttalib bin Haşim | Abdül Muttalib bin Haşim <small>(Muhammed ve Ali'nin dedesi)</small> | - | Haşim bin Abdimenaf |
2 | Abbas Bin Abdülmuttalip | Abbâs <small>(Muhammed ve Ali'nin amcası)</small> | - | Abdülmuttalib |
3 | Abdullah bin Abbas | Abdullah bin Abbas <small>(Muhammed ve Ali'nin kuzeni)</small> | - | Abbâs bin Abdülmuttalib |
4 | Alî bin Abdullah | Alî bin Abdullah bin Abbas <small>(Abbâsîler Halifeliği'nin adını aldığı Abbâs'ın torunu)</small> | - | Abdullâh bin Abbâs |
5 | "İmâm" Muhammed | Muhammed "İmâm" bin Alî bin Abdullah bin Abbas | - | Alî bin Abdullah bin Abbas |
6 | "İmâm" İbrahim '45 | İbrahim "İmâm" bin Alî bin Abdullâh bin Abbas | - | Alî bin Abdullah bin Abbas |
Alî bin Abdullâh'''}}
Üçok, Bahriye (1979, 1. Bas.:1968) İslam Tarihi Emevîler- Abbâsîler, Devlet Kitapları, Ankara: Millî Eğitim Basımevi 4
Wellhausen, J. (çev. Fikret Işıltan) (1963) Arap Devleti ve Sukutu, Ankara:Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları XLII. Online:5
Muir, William (1922), The Caliphate, Its Rise, Decline and Fall Bölüm: LIX - LXXIX 6
Tabari, Muhammad bin Jarir, History of el-Tabari (Tarih-ul Rusul wa'l-Muluk), Albany:SUNY
Orijinal kaynak: abbâsîler. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Üçok, Bahriye (1979) İslam Tarihi Emevîler- Abbâsîler, Devlet Kitapları, Ankara: Millî Eğitim Basımevi (1.Basım:1968) ↩
Muir William (1922)The Caliphate, Its Rise, Decline and Fall: Bölüm LXVII, Al-Mo'tasim and al-Wathik: 1 (Erişim tarihi: 30.8.2009) ↩
Türk-İslam Hukuk Tarihi I. cilt, Prof Dr. Halil Cin - Doç Dr. Ahmet Akgündüz, Timaş Yayınları, s.228 ↩
Türk-İslam Hukuk Tarihi I. cilt, Prof. Dr. Halil Cin - Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Timaş Yayınları, s.229 ↩
Türk-İslam Hukuk Tarihi I. cilt, Prof. Dr. Halil Cin - Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Timaş Yayınları, s.229/30 ↩
Türk-İslam Hukuk Tarihi I. cilt, Prof. Dr. Halil Cin - Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Timaş Yayınları, s.230 ↩
Türk-İslam Hukuk Tarihi I. cilt, Prof. Dr. Halil Cin - Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Timaş Yayınları, s.231 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page