varoluşçuluk ne demek?

Varoluşçuluk

Varoluşçuluk, 20. yüzyılın ortalarında etkili olmuş bir felsefi akımdır. Temelinde, bireyin varoluşu özünden önce gelir görüşü yatar. Bu, insanın dünyaya geldiğinde belirlenmiş bir özü olmadığını, özünü yaşamı boyunca seçimleriyle inşa ettiğini ifade eder.

Varoluşçuluğun temel ilkeleri şunlardır:

  • Özgürlük: İnsan, seçimlerinde özgürdür ve bu özgürlük beraberinde sorumluluğu getirir. İnsan, ne olacağına kendisi karar verir ve eylemlerinin sonuçlarından sorumludur.
  • Sorumluluk: Özgürlüğün doğal bir sonucu olarak, insan eylemlerinden sorumludur. Bu sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
  • Anlamsızlık: Dünya, kendi başına anlamlı değildir. İnsan, dünyaya atılmıştır ve anlamı kendisi yaratmak zorundadır. Bu durum, kaygı ve umutsuzluk gibi duygulara yol açabilir.
  • Kaygı: İnsanın özgürlüğü ve sorumluluğu, beraberinde kaygıyı getirir. İnsan, seçim yaparken ve eylemlerinin sonuçlarını düşünürken kaygı duyar. Bu kaygı, insanın kendi varoluşunun bilincinde olmasından kaynaklanır.
  • Öznellik: Varoluşçuluk, bireyin deneyimlerine ve bakış açısına önem verir. Her bireyin varoluşu kendine özgüdür ve bu özgünlük, değerlidir.

Önemli Varoluşçu düşünürler arasında Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Søren Kierkegaard ve Martin Heidegger sayılabilir. Her birinin varoluşçuluğa yaklaşımı farklı olsa da, yukarıda belirtilen temel ilkeler etrafında birleşirler.

Varoluşçuluk, felsefenin yanı sıra edebiyat, sanat ve psikoloji gibi alanlarda da etkili olmuştur. İnsanın varoluşsal sorunlarına odaklanması, bireyin anlam arayışına ışık tutması ve özgürlüğün önemini vurgulaması, günümüzde de geçerliliğini koruyan bir akım olmasını sağlamıştır.

Ek olarak: