sagalassos ne demek?

Sagalassos (), Antalya'ya 110, Isparta'ya 41 km uzaklıkta, Burdur'un Ağlasun ilçesinin 7 km kuzeydoğusunda yer alan antik bir kenttir.

Antik Yunan'da Pisidya'nın başkenti olan bu şehrin çoğu yapısı kısmen de olsa ayakta kalabilmiştir. Bunların en iyi durumda olanı ise tiyatro bölümüdür.

Batı Toroslar'ın bir parçası olan Ağlasun dağının güney eteklerinde, 1450–1700 m yükseklikteki meyilli bir arazi üzerine kurulu kentin kalıntıları, doğu-batı yönünde 2.5 km, kuzey-güney yönünde ise 1,5 km'yi kapsayan bir alana yayılır. İlk olarak, 1706'da Paul Lucas tarafından keşfedilen Sagalassos'ta arkeolojik kazılar 1990'da başlatılmıştır.

Çeşmelerinin görkemiyle anılan Sagalassos, dünyanın en yüksek rakımlı, 9.000 kişilik tiyatrosu ve kendine has kaya mezarlarıyla bilinir. Sagalassos'ta bulunan ve Traian dönemine tarihlenen Ares, Herkül, Hermes, Zeus, Athena ve Poseidon büstleri Antik Dönem heykeltıraşlığının önemli örneklerinden sayılıyor. Ayrıca, içinde pek çok havuz bulunan Roma hamamının da iki katı korunmuş şekilde günümüze kadar ulaşmıştır. Antik kent turist ziyaretine açılmıştır, bölgedeki kazılar ise sürmektedir. Kentten çıkan eserler Burdur Müzesi'nde sergilenmektedir.

Bir disiplinler arası araştırma projesi

Kazı çalışmalarının başlangıcı olan 1990'dan itibaren, Sagalassos'taki arkeolojik araştırma, anıtsal şehir yapıları ile arkeolojiyi daha çok temsil eden heykel ya da benzeri sanat eserlerine odaklanan klasik arkeoloji geleneklerinden ayrılmak niyetindeydi. Bu konulara da gerekli özen gösterilse de, alana uygulanan genel yaklaşım, doğası ne olursa olsun günümüze kadar korunmuş her türlü kanıtsal malzemenin örneklerinin alınıp ve incelendiği ve bu sayede antik dönemdeki çevrenin ve gündelik hayatın her yönünün belgelendiği dallararası bir yaklaşımdır. Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesinin esas hedefi Sagalassos kentinin çevresi ile ilişkili olarak kökenini, büyümesini ve sonunda çöküşünü araştırmaktır. Arkeolojik Araştırma Projesi bir yandan şehrin 1800 km² genişliğindeki kontrol sahasındaki yerleşim geçmişini, yöresel doğadan nasıl etkilendiğini ve aynı zamanda doğayı nasıl değiştirdiğini belirlemeye çalışmaktadır. Diğer yandan insanların yaşama yöntemleri, ekonomisi, ticaret düzenleri ve kentin sosyal geçmişi araştırılmaktadır. Bu dallararası yaklaşım sayesinde jeologlar (mineral kaynaklarını çalışıp, çanak çömleklerin örneklerini alıp inceleyerek), jeomorfologlar (alan dahilinde arazi şekillerini, tortulaşmayı ve erozyonu inceleyerek), ve arkeo zoologlar (yaşam düzenlerini, ve hayvanların ekonomide kullanımı ile geride bıraktıkları ekolojik izleri inceleyerek) en baştan itibaren projenin içinde bulunmuşlardır. Bu 19 seneden daha uzun süredir devam eden dallararası işbirliği, Sagalassos'un gelişiminin fiziksel ve kültürel özellikleri hakkında bir bilgi hazinesi ortaya çıkarmıştır.

Jeomorfologlar ve sismologlar, MÖ 13000 civarında yakınlarda bulunan Gölcük Yanardağlarının patlaması, MS 500 civarındaki ve MS 7. yüzyıl ortası arasındaki depremler, bunlara bağlı sismik fay hatları, alanın yerleşim amaçlı kullanılmasından önce, bu dönemde ve daha sonrasında meydana gelen toprak kaymaları gibi arazinin oluşumunda rol oynayan birden fazla felaketi belirlemiştir,

Palinologlar Holosen dönemin başlangıcından itibaren bitki örtüsünün geçmişini ortaya çıkarmıştır ve jeologlar kentin zanaat ve inşa endüstrileri tarafından kullanılan hammaddelerin kökenlerinin yerlerini belirlemiştir. Arkeozoologlar alandan gelen hayvan kalıntılarını sistematik olarak incelemiş ve, örneğin, ithal edilmiş tatlı su ile Akdeniz balıklarının kaynaklarını saptamıştır. Lambaların, pişirme kaplarının ve depolama kaplarının kalıntı analizi ile flotasyon'a dayalı makrobotanik araştırma yaşam düzeni ile palinolojiye dayalı çevrenin ekolojik durumu hakkında bilgi dağarcığına katkıda bulunmuştur.

Keramolojik araştırmalar, arkeometri yöntemlerin yardımı ile Sagalassos'un İmparatorluk döneminde önemli bir çömlek üretim merkezi olduğunu belirlemiştir ve cam üretimi ile metajurjiye kadar uzanan yerel zanaat üretimini ayrıntılı olarak kavramamızı sağlamıştır. Egzotik mimari malzemelerin ve sikkelerin incelenmesi ile birlikte bütün bu kanıtlar şehrin bölgesel ve uluslararası ticaret ilişkilerinin resminin geliştirilmesini sağlamıştır. Son olarak epigrafik çalışmalar, özellikle İmparatorluk döneminin ilk iki yüzyılı boyunca, şehrin alt yapısında ve süslenmesinde üst tabakanın rolü ile yerel tarih hakkında bilgi vermektedir. Yüzey taramaları, kazılar, restorasyon çalışmaları ve dallararası araştırmalardan elde edilen kanıtların birleşimi kent ve tarihi hakkında, sadece kazı çalışmalarından elde edilebilecek bilgiden çok daha fazlasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra yukarıda belirtildiği gibi sürekli gelişen incelemeler için uygun altyapıyı da oluşturmaktadır.

Kazı programı

Çömlekçiler mahallesinde yapılan sınırlı bir kurtarma kazısının ardından, Leuven Katolik Üniversitesi'nden Marc Waelkens'e 1990 senesinde tam kazı yapma yetkisi verilmiştir. Kentin politik geçmişi hakkında herhangi bir bilgi elimizde olmadığı için, kazıların ilk odak noktaları onursal anıtların genelde bulunması beklenen ve sırasıyla Yukarı ve Aşağı Agora olarak isimlendirilen büyük kent meydanları olmuştur. Zamanla her iki meydan ve onlara bakan anıtsal yapılar açılmıştır. Bu alanlardan yerel üst tabakanın kentin anıtsal gelişimindeki etkisi ile kendi aralarındaki sosyal hareketliliği belgeleyen düzinelerce kamu yazıtı çıkarılmştır. Bunların yanı sıra meydanların çevrelerinde bulunan anıtların mimari süslemelerinin incelenmesi, Sagalassos'taki yerel ve dış kaynaklı imar loncalarının ya da Bauhütten'lerin tanımlanarak kentin yerel imar tarihi dahilinde mimarisinin daha kesin bir şekilde yerine oturtulmasına yardımcı olmuştur. Kentin politik organizasyonu ile ilgili yapılar arasında açığa çıkarılan en önemli örnek, MÖ 100'e tarihlenen ve kentin polis durumunu belirleyen kent konsey salonudur.

Aynı zamanda anıtsal merkezin doğu sınırında bulunan Neon kütüphanesinde ve Dorik çeşme evinde şehrin politik geçmişi ile birlikte şehirleşme sistemi hakkında bilgi elde etmek amacıyla kazı çalışmalarına başlanmıştır. Bu sayede elde edilen bilgi kentin alt yapısı ile şehircilik açısından gelişimini belirlemek amacıyla yapılan deneme sondajları ile desteklenmiştir. Bu sondajlar sonucunda birden fazla sokak açığa çıkarılmış ve yüzey taramaları ile jeofizik taramaları sayesinde ortaya çıkarılan haritaya eklenmiştir. Ek olarak elde edilen başka bilgiler ise Yukarı ve Aşağı Agora'nın anıtsal görünümünü destekleyen en az dört tane MS 2. yüzyıl nymphaea'ların(çeşmelerin) varlığıdır. Örneğin bu nymphaea'ların su havzalarının korkulukları tarafından yarıda kesilen su çıkışlarının varlığı, kentin yerleşiminin son dönemlerinde su seviyesinde bir değişiklik olduğu ve su miktarında sürekli bir azalma görüldüğüne işarettir. 1993 senesinden beri süren kazı çalışmaları kentin en çok su tüketen yapısının, yani büyük Roma hamamının açığa çıkmasını sağlamaktadır. Bu yapı grubu yaklaşık MS 120 ile MS 165 arasında inşa edilmiş ve geç MS 4. yüzyıl ile erken 5. yüzyıl arasında, son olarak da MS 500'den sonra anıtsal bir şekilde restore edilmiştir. MS 7. yüzyılın başlarına kadar kısmen kullanım görmüş, zeminin bir kısmı insan dışkısının toplandığı, daha sonra da olasılıkla yakınlardaki tarlalarda kullanmak üzere bir nevi gübre elde etmek için kireç ile karıştırıldığı bir mekân halini almıştır.

Kazının ilk senelerinin ardından kentin doğusunda bir çömlekçiler mahallesinin varlığı kesin olarak belirlenmiş, bunun sonucunda o bölgedeki kazı çalışmaları geçici olarak durdurularak, önce şehir kazılarındaki stratigrafik buluntu gruplarından elde edilen yerel çanak çömlek üretiminin çalışılmasına karar verilmiştir. Bu çalışmalar buluntu gruplarının içinde çıkan diğer kronolojik belirleyiciler olan sikkeler, mimari süslemeler ve yazıtlar sayesinde onlarla bulunan çanak çömleklerin göreceli kronolojik sıralamasının belirlenmesini sağlamış, bunun sayesinde de yerel çanak çömleklerin tipolojik ve kronolojik sıralamasının belirlenmesi için daha uygun bir temel atılmıştır. Bu yaklaşım kaliteli malların üretiminde dokuz ana dönem belirlenmesini mümkün kılmış, kaba mallarda ise göreceli olarak daha az kesin kronolojik temel ortaya çıkarılmıştır. Dahası çanak çömleklerde kullanılan kilin arkeometrik incelemesi sonucunda bölgedeki hangi kil yataklarından çömlekçilerin üretimi için hammadde elde edildiği belirlenmiştir. Şehir kazıları yerel üretim hakkında temel bilgi sağladıktan sonra, kazılar tekrar çömlekçiler mahallesine yönelmiştir. Burada iki atölye açığa çıkarılmış, bir tanesi aralıklı olarak 1. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar kaliteli mallar üretmiş, diğeri ise MS 5. yüzyıldan 6. yüzyılın ortasına kadar figürinler, lambalar, yolcu mataraları (oinophoroi) pişirmiştir. Açıkça yerel keramik üretimi derin bir uzmanlaşma göstermektedir ve imparatorluk döneminde ilkel endüstriyel seviyede olmalıdır.

Kamu alanlarının kazıları Sagalassos'un üst tabakası hakkında bize değerli kanıtlar sunarken, kent sınırları dahilindeki yaşam koşullarını belgelemek amacıyla domestik mahallede çalışmalara başlanmasına karar verilmiştir. Böylece, 1995 senesinde, tiyatronun güney batı yamacında bulunan doğu domestik alanında kazılara başlanmıştır. Bu alanda, günümüzde hâlen devam eden kazı çalışmaları sonucunda birbirini takip eden üç teras üzerine dağılmış en az elli odalı geniş kent konağı açığa çıkarılmıştır. Bu kent konağının yanı sıra kentin ana meydanlarının çevresinde bulunan birkaç daha ufak yerleşim üniteleri/dükkanlar incelenerek yerel toplum içinde değişik tabakaların yaşam koşullarının karşılaştırılması sağlanmıştır.

Son olarak, şehrin Hristiyanlaşmasının belgelenmesi (ör. Eski Apollo Klarios Tapınağı'ndaki değişiklikler) ve kentin 7. yüzyıl ortasında terk edilmesinin ardından bölgedeki yerleşimi incelemek (ör. İskender tepesinin burnundaki Hadrianus ve Antoninus Pius'a adanan tapınak gibi) amacıyla sözde gymnasium gibi şehrin bazı büyük binalarında bir dizi keşif sondajı yapılmıştır.

DNA araştırmaları

1999 yılındaki Sagalassos kazılarında bulunan iskeletler ve yerel halkın DNA testlerinde akrabalık bulunmasıyla, Anadolu'ya gelen Türklerin; Rumların ve Ermenilerin yanında yerel halkla da kaynaşmış olduğunun göstergesi kabul edildi.1

Kent yapıları

Neon kütüphanesi

Kütüphane pek çok bakımdan Efes’te yer alan Celsus Kütüphanesi’ne benzer. MS 114-117 yıllarına yapılmış olan Efes’teki kütüphane de bir oğul tarafından ölen babasına ithafen inşa edilmiştir. İki kütüphanenin mimarileri de benzerlik gösterir. Neon Kütüphanesi’nin bugünkü halinde, yalnızca arka duvarın alt kısmı, özgün yapım evresine aittir. Bu taş podyumda küçük heykeller için nişler ve üzerinde bir sıra yazıt yer alır. Yazıtlarda, kent konseyi ve halk konseyi Neon’u ve onun ailesinden önemli kişileri onurlandırır. Kütüphane yüzyıllar içinde çeşitli değişiklikler geçirir. Arka duvarda taş podyum üzerinde yer alan tuğla duvar, ikinci yapım evresi MS 200 yılında olduğu bilinmektedir.2 Binanın çatısı yapısal sorunlar gösterdiği için MS 200’de salon küçültülür. Bugün görülen yan duvarlar bu onarıma aittir. Yerde görülen siyah beyaz mozaik döşeme ise ikinci bir onarım evresine aittir; İmparator Julianus zamanına tarihlenir (MS 361-363). Mozaik tabanın ortasında, bugün bozulmuş durumdaki panelde Truva Savaşı destanından bir sahne yer alır. Panelde, Achilles Truva Savaşı’na gitmek üzere Yunanistan’dan ayrılırken annesi Thetis’e veda eder.3

Galeri

Dosya:Sagalassos Heykel Ahmet Baris Isitan.jpg|Kentin çeşmesindeki heykellerden bir tanesi Dosya:Sagalassos Antik Tiyatro Ahmet Baris Isitan.jpg|Kent Tiyatrosu

Dış bağlantılar

Şehir hakkında kitaplar

Kaynakça

Orijinal kaynak: sagalassos. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

Kategoriler