hititler ne demek?

Hititler ya da Etiler, Tunç Çağı'nda Anadolu yarımadasında devlet kuran bir halk.

MÖ 1600 civarında İç Anadolu'daki Hatti beyliklerini ele geçirerek Hattuşaş merkezli olarak kurdukları devlet MÖ 14. yüzyıl ortalarında I. Şuppiluliuma yönetimi altında Levant ve Yukarı Mezopotamya'ya değin genişleyerek bir süper güç hâlini almıştır. Halk, Hint-Avrupa dillerinin bilinen ilk örneği olan ve Anadolu dilleri sınıfına ait Hititçe ve Luvice dillerini konuşmuştur.12 Bu dillerin yanı sıra tabletlerinde Sümerce ve Akadca yazılar da mevcuttur. Çivi yazısını ve hiyeroglif yazı sistemini kullanmışlardır.3 Hititler anal adı verilen günlükler tutmuş, çoktanrılı bir dine inanmışlardır.

Keşfi

Eski Ahit'teki atıflar

Hitit uygarlığının arkeolojik olarak keşfedilmesinden önce haklarındaki tek bilgi kaynağı Eski Ahit'te bulunan atıflardı. Francis William Newman,

  1. yüzyılın başlarında yaygın olan eleştirel görüşü şu şekilde ifade etmişti: "Hiçbir Hitit kralı, güç konusunda bir Yehuda Kralı ile karşılaştırılamaz..."4

19. yüzyılın ikinci yarısındaki keşifler Hitit krallığının ölçeğini ortaya çıkardığında, Archibald Sayce, Anadolu medeniyetinin Yehuda ile karşılaştırılmasından ziyade "bölünmüş Mısır Krallığı ile karşılaştırılmaya değer olduğunu" ve "Yehuda'nınkinden sonsuz derecede daha güçlüydü" şeklinde fikirler öne sürdü.

Sayce ve diğer bilim insanları ayrıca Yehuda ve Hititlerin İbranice metinlerde asla düşman olmadıklarını belirtmişlerdir; Krallar Kitabı'nda anlatıldığına göre, İsrailoğullarına sedir, savaş arabaları ve atlar konusunda takviyede bulunmuşlar, ayrıca Yaratılış Kitabı'nda anlatıldığına göre İbrahim'in dostları ve müttefikleri idiler. Hititli Uriya, Kral Davud'un ordusunda bir yüzbaşıydı ve 1. Tarihler 11'e göre onun "güçlü adamlarından" biri olarak sayılmaktaydı.

İlk keşifler

Fransız bilim insanı Charles Texier, 1834'te ilk kez Hitit kalıntılarını keşfetti, ancak bunları böyle tanımlamadı.56 Kendisinin ve bilim camiasının genel kanısı, bu antik yerleşimin Herodot'un bahsettiği Pteria (günümüzde Kerkenes'de olduğu bilinmektedir.) olduğu yönündeydi.

Hititler hakkında ilk arkeolojik kanıtlar, Kültepe'deki karum'da bulunan ve Asurlu tüccarlar ile belirli bir "Hatti ülkesi" arasındaki ticari ilişkileri kayıt altına alan tabletlerde ortaya çıktı. Tabletlerdeki bazı isimlerin, Hattice ya da Asurca değil, Hint-Avrupa isimleri olduğu düşünülmekteydi.78

Boğazkale'de William Wright tarafından 1884 yılında keşfedilen, "Hattuşalılar" tarafından yapılan bir anıtın üzerindeki yazının, Kuzey Suriye'deki Halep ve Hama'dan gelen değişik hiyeroglif yazılarla eşleştiği keşfedildi.9 Aslında Hama'daki hiyeroglif yazılar çok önceden, 1722 yılında keşfedilmişti; ancak bu yazıların Mısır hiyerogliflerinden farklı olduğunun farkına varan ilk kişi 1822 yılında J. L. Burckhardt olmuştu. 1870'e gelindiğinde A. Johnson ve S. Jessup, burada iki tane daha anıt keşfetmiş, ancak bölge halkının engellemesiyle onları kopyalayamamış, elleri boş dönmüşlerdi. Niyahet, iki yıl sonra, William Wright, Vali Suphi Paşa'nın da yardımıyla yazıların kopyalarını British Museum'a yollamış, aslını da İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne taşıtabilmişti.10

1887'de Mısır-Amarna'da yapılan kaçak kazılar sonucunda, Firavun III. Amenhotep ve oğlu Akhenaton'un diplomatik yazışmaları ortaya çıktı. Bu mektuplardan ikisi, "Kheta Krallığı" tarafından Akad çivi yazısıyla bilinmeyen bir dilde yazılmıştı, akademisyenler sesleri az çok yorumlayabilseler de içeriğini çözememişlerdi.11

Bundan kısa süre sonra Sayce, 1880 yılında "Eski Ahit'teki Hititlerin Anadolu'da büyük bir imparatorluk kurduğu" şeklinde ortaya attığı teorisini, "Anadolu'daki "Hatti" veya "Khatti", Mısır'da bulunan metinlerde anılan "Kheta krallığı" ile hem de Eski Ahit'teki Hititler ile aynıdır." şeklinde genişletti.

Max Müller gibi diğerleri, Khatti'nin muhtemelen "Kheta" olduğunu kabul ettiler, ancak onu Eski Ahit Hititleri yerine yine Eski Ahitten Kittim ile ilişkilendirmeyi önerdiler.12

Sayce'ın tanımlaması, 20. yüzyılın başlarında geniş çapta kabul görmeye başladı; Boğazköy'de ortaya çıkarılan medeniyete "Hitit" adı verildi.

Arkeolog Hugo Winckler, Boğazköy'de, 1906'da başlayan aralıklı olarak yapılan kazılarda, Akadca çivi yazısıyla yazılmış ve Kheta'dan gelen Mısır harfleriyle aynı bilinmeyen dilde yazılmış 10.000 tabletlik bir kraliyet arşivi buldu. Ayrıca Boğazköy'deki kalıntıların, bir noktada Kuzey Suriye'yi kontrol eden bir imparatorluğun başkentinin kalıntıları olduğunu da kanıtladı.

Hattuşaş'da Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanlığında 1907 yılından başlayan kazılar dünya savaşı sebebiyle 1931-1939 yılları arasında kazılar yine dünya savaşı sebebiyle durduruldu, nihayetinde 1951 yılında tekrar başlatıldı. Kültepe, 1948'den 2005'teki ölümüne kadar Profesör Tahsin Özgüç tarafından başarıyla kazıldı. Hitit hükümdarlarını ve Hitit panteonunun tanrılarını tasvir eden çok sayıda kaya kabartmasının bulunduğu Yazılıkaya kaya tapınağı da dahil olmak üzere Hattuşa'nın yakın çevresinde daha küçük ölçekli kazılar da yapılmıştır.

Tarihçe

Hattuş ve Asur ticaret kolonileri dönemi

Hititlerin bu dönemde Anadolu'daki varlığı tartışmalı bir konudur. Bu çağdan kalma bazı belgelerde Hititçe isimlere ve kelimelere rastlanmaktadır.1314 Hititlere ait bazı metinlerde ise yine bu çağa ait bağlantılara oldukça silik bir şekilde de olsa rastlanmaktadır.15 Ancak bu durum Hititler bu çağda Anadolu'da bulunuyorlar ise neden yazıyı iç içe yaşadıkları Asurlu tacirlerden değil de Babil'den aldıkları hakkında sorular doğurmaktadır.

Hitit olup olmadığı konusunda tartışmalar olan Anitta, Hattuş kentini bir gecede ele geçirerek şehrin iskân edilmemesi için yabani otlar dikmiş ve şehri lanetlemiştir.16 Anitta için Hattuş'un tekrar iskân edilmemesi önemliydi zira bulunduğu konum itibarıyla oldukça stratejik bir yer olan bu kent, anlaşıldığına göre Anitta'nın başkenti Neşa'ya kafa tutabilecek seviyedeydi.17

Anitta'dan sonra kral olan ve Eski Krallık döneminin ilk kralı sayılan Labarna, Hattuş'u ele geçirerek burayı başkent yapmış, kendi ismini de bu kente ithafen Hattuşili olarak değiştirmiştir. Hititçe bir ek olan "a/aş" sonekini alan kentin ismi de Hattuşa/Hattuşaş olmuştur.

Eski krallık dönemi

Anadolu, Erken Tunç Çağı'nın son yüzyıllarından başlayarak irili ufaklı pek çok beylik arasında paylaşılmaya başlamıştı. Anadolu'da beylikler düzenine son verilip merkezî devlete doğru ilk adımlar Hititlerce atılmıştır. Anadolu'nun yerli halklarından oldukları anlaşılan Hititler MÖ 3. binyılın içlerinde başlayan toplumsal gelişmelerin bir sonucu olarak giderek büyük bir devlet durumuna gelme başarısını göstermişlerdir. Bu başarıda Hititlerin dil ve ırk farkı gözetmeyen melez bir toplum yapısına dayanmaları en önemli rolü oynamış olmalıdır. Bu devlet içinde Hititlerin yanında Hattiler, Palalar, Hurriler, Luviler vb. pek çok etnik unsur bulunmaktaydı.

Yazılı metinlere göre Koloni Çağı'nın son safhalarında, Pithana'nın oğlu Anitta Anadolu'da şehir beylikleri halinde yaşayan Hititlerin birleşmesinde ilk adımı atarak Anadolu'nun merkezî sistemle idare edilen ilk devletini kurmuştur.

Eski Asurlu koloniciler Anadolu'yu terk ettikten bir süre sonra MÖ 1650'lerde I. Hattuşili devletin başkentini Neşa'dan Hattuşaş'a taşımıştır. Hattuşaş'ın başkent olmasıyla birlikte Eski Hitit Krallığı hızlı bir biçimde gelişmeye başlar. Kısa sürede Kuzey Suriye (Alalah) ve Batı Anadolu'daki Arzava ülkesi ele geçirilmiştir. I. Hattuşili'yi izleyen I. Murşili döneminde Halpa ve Babil Hitit Krallığı'na dâhil edilmiştir. Böylelikle Hititler kısa sürede Yakın Doğu'nun etkin siyasal güçlerinden biri olarak adlarını duyururlar. Eski Hitit Krallığı olarak anılan bu dönemde sanat, başta Boğazköy olmak üzere Alacahöyük, Bitik, Alişar, Eskiyapar, İnandık, Maşat Höyük, Hüseyindede ve İmikuşağı kazılarının ortaya koyduğu gibi büyük ölçüde Anadolu geleneğine bağlıdır. Seramikte teknik ve form bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda yaratılmış olan esaslar zamana uygun olarak devam eder. Devrin seramik formları arasında büyük boy banyo kapları, matara biçiminde kaplar, süzgeçli kaplar, kantharoslar ve çanak içindeki tanrıçalı kült kabı özellik gösteren türlerdendir. Çokça talep edilen törensel içki kaplarının bu dönemde Boğazköy ve İnandık boğalarında olduğu gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülür.

Koloni Çağı'ndan da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski Hitit döneminde devam etmiş ve en iyi örnekleri ilk kez Eskiyapar, İnandık, Bitik ve Hüseyindede gibi merkezlerde ele geçmiştir. Kabartmalı motiflerin firizler halinde üzerine yerleştirildiği İnandık vazosu, bu tipin en iyi örneklerindendir.

Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi Boğazköy'de bulunan, altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile Dövlek'te bulunmuş tunç tanrı heykelciğidir. Eski Hitit dönemi tasvir sanatında tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar betimlenmektedir. Bunların mabetlerde saklandıkları ve koruyucu nitelikte oldukları yazılı belgelerden bilinmektedir.

İmparatorluk dönemi

Ülke içindeki politik çekişmeler nedeniyle zayıflayan Eski Hitit Krallığı MÖ 2. binin ikinci yarısında, II. Tuthaliya devrinde yeniden kuvvetlenmiş ve bir imparatorluk haline gelmiştir. Mısır ile Babil'in yanında Ön Asya'nın üçüncü büyük politik gücünü oluşturmuştur. Bu yeni evreye Yeni Hitit Devleti ya da Hitit İmparatorluk Çağı denir.

I. Şuppiluliuma ülkesinin sınırlarını Kuzey Suriye'ye, etki alanını da Kuzey Mezopotamya'ya ve MÖ 2. binyılın ortalarında kurulmuş olan Hurri-Mitanni ülkesine değin genişletmiş; Doğu Anadolu'nun batı kesimindeki Hurri kökenli İşuva ülkesini ele geçirmişti. Hükümdarlığı sırasında, Mısır firavunu Tutankhamun'un genç yaşta ölümü üzerine karısı, Hitit Krallığı'na başvurarak kendisi için bir eş talebinde bulunmuştur. I. Şuppiluliuma, oğullarından Zannanza'yı gönderdiyse de genç prens yolda bir Mısır entrikasına kurban gitmiştir. Bu olay, Suriye topraklarına sahip olmak isteyen Mısır ve Hitit arasında, sonuçta Kadeş Antlaşması ile bitecek olan bir dizi savaşı bahanesi olmuştur.

Kadeş Muharebesi

II. Murşili ölünce imparatorluk tahtına oğlu ve I. Şuppiluliuma'nın torunu II. Muvatalli geçer. İlk yıllarında o da Batı Anadolu'daki karışıklıklar ve ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kalır ve sonuçta Troya Kralı Aleksandros ile bir antlaşma yaparak huzuru sağlar. Ancak esas stratejisini Kuzey Suriye'nin egemenliği için çatışmak zorunda olduğu Mısır'a göre belirlemiştir. Bu dönemde Mısır tahtına II. Ramses çıkmış ve Suriye üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır. Bununla ilgili olarak hükümdarlığının dördüncü yılında bir sefer düzenleyerek, Hitit İmparatorluğu'na bağlı küçük Amurru Krallığı'nı ele geçirmiştir. Böylelikle savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. MÖ 1285'te Kadeş kenti yakınında yapılan savaşta Mısır orduları savaş düzeni almaya zaman bulamadan Hitit savaş arabalarının baskınına uğramışsa da savaşın ne şekilde sonuçlandığı açık değildir. Çivi yazılı Hitit belgelerinde bu konuda hiçbir bilgi yoktur. Buna karşılık Mısır'da Uksur kentindeki Luksor ve Karnak tapınaklarıyla, daha güneydeki Ebu Simbel Tapınağı'nın duvarlarında, Firavun II. Ramses'in, bunu bir zafer olarak anlatan abartılı yazıtları ve kabartmaları bulunmaktadır. Ancak savaştan sonra, çatışmayı başlatan Amurru Krallığı'nın yeniden Hitit'e bağlı hale gelmiş olması esas galibin Muvatalli olduğuna işaret eder.

Mısır ve Hitit devletleri arasında MÖ 1270 yılında imzalanan Kadeş Antlaşması, dünyanın iki büyük gücü arasında imzalanmış ilk büyük antlaşma olma özelliğine sahiptir. Antlaşma metni o zamanın diplomatik yazı dili olan Akad ve Mısır dillerinde hazırlanmıştır. Mısır'dan Hattuşaş'a yollanan ve gümüş bir tablet üzerine kazınmış olan Akadca özgün nüsha bulunamamıştır. Buna karşılık aynı metnin kil tablet üzerine yazılmış olan bir kopyası Boğazköy arşivlerinde ele geçmiştir. Antlaşmaya göre iki ülke de barış içerisinde yaşayacak ve sonsuza dek birbirlerine saldırmayacaktı. Diğer önemli belge ise 1986 yılında Boğazköy kazılarında bulunan dikdörtgen çivi yazılı bronz tablet olup IV. Tuthaliya ile Tarhuntaşşa Kralı Kurunta arasında imzalanan bu metin sınır düzenlemesi ile ilgilidir. Bu eser, Anadolu'da bulunan tek bronz tablettir.

İmparatorluğun sonu

III. Hattuşili'den sonra Hitit tahtına büyük kraliçe Puduhepa'nın oğullarından biri olan IV. Tuthaliya geçmiştir. IV. Tuthaliya babasından devraldığı saygın ve güçlü imparatorluğu sürdürmekle birlikte, ölümünden sonraki yıllarda imparatorluk hızla yıkılmaya yüz tutmuştur. Hitit İmparatorluğu gibi büyük bir devletin sonunu getiren olaylar arasında MÖ 1200 yılları civarında Balkanlardan Anadolu'ya ulaşan büyük göç dalgalarının etkisi olabileceği düşünülür. Ancak göçebe bir yaşam sürdüren ve genellikle aşiretler çevresinde kümelenmiş köylülerden oluşan bu insanların Hitit başkenti Hattuşaş'a ulaşarak bu devlete doğrudan doğruya son vermiş oldukları kabul edilemeyecek bir varsayımdır. Bununla birlikte bu göçler sonucunda Batı ve Kuzeybatı Anadolu'da ortaya çıkan karmaşa-belirsizlik ortamının Hitit devletinin ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş olabileceği varsayılabilir. MÖ 2. binyılın son yüzyılları tüm Anadolu yarımadası için kaos ve sıkıntıların doruk noktasına ulaştığı bir dönemdi. Çeşitli yönlerden kopup gelen istilacılar ve göçmenlerin yarattığı bunalımlar sonucunda Hattuşaş'ın son hükümdarı II. Şuppiluliuma'dan sonra Hitit devleti son bulmuş, böylelikle yüzyıllardır süren mevcut durum ortadan kalkmıştır.

Hitit İmparatorluğu'na son veren etkenler arasında en önemlisi, kuzeyde dağlık Karadeniz bölgesinde yaşayan savaşçı halk Kaşkaların MÖ 2. binyılın son yüzyılları içinde yaptıkları göçtür. Hitit devletine yüzyıllardır sorun yaratan bu istilacı kavmin, sonuçta bir kez daha Orta Anadolu'ya inerek Hitit topraklarını yağmalayarak başkent Hattuşaş'ın ıssızlaşmasına neden olduğu düşünülmekteydi. Ancak 1996 yılında Büyükkaya sırtında başkentin yıkılışından sonra kurulan bir yerleşme kazılmıştır. Bu bir Hitit yerleşmesi değildi. Bu yerleşme ile şehrin Demir Çağı tarihi başlamaktadır.

İç Anadolu Demir Çağı'nın ilk dönemi önceleri Karanlık Çağ olarak adlandırılıyordu çünkü Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra yaklaşık 300 yıl devam bu dönemde hiçbir yerleşme görülmüyordu. Ancak son yıllarda bu döneme tarihlenen çeşitli yerler saptanmıştır. Hattuşaş'ın kuzeydoğusundaki Büyükkaya yerleşmesi de bunlardan biridir. Yerleşmede Hititlerden bilinen pek çok özelliğin eksik olduğu görülür. Örneğin seramik kapların üretiminde büyük ölçüde çömlekçi çarkı seri üretim aracı olarak kullanılmıştı. İlkel barınaklarının Hitit mimarlığı ile ortak hiçbir yanı yoktu ve yazı kullanılmıyordu. Maddi kültürleri bariz İlk ve Orta Tunç Çağ karakteri taşır. İmparatorluk çöktükten sonra yerli Kuzey Anadolu boyları, eski Hitit çekirdek bölgesine sızarak ülkeyi ele geçirmişlerdir. Bu insanların sözü edilen Kaşkalar olma olasılığı vardır.

Geç krallıklar dönemi

#Geç Hitit krallıkları
1Gurgum Krallığı
2Hilakku Krallığı
3Kammanu Krallığı
4Karkamış Krallığı
5Kue Krallığı
6Kummuhu Krallığı
7Melid Krallığı
8Patin Krallığı
9Tabal Krallığı
10Tunna Krallığı

Yaklaşık beş asır boyunca devam eden Hitit yönetimindeki siyasi birliğin yok olmasının arkeolojik veriler arasındaki en belirgin göstergesi kil tabletlerin düzenlendiği ve korunduğu imparatorluk arşivlerinin son bulmasıdır. Devlet ve bürokrasinin sessizliği, Hitit İmparatorluğu yönetimi altında Anadolu ve güneydoğusundaki bölgelerde yaşayan halkların yok olması gibi algılanmamalıdır. Nitekim imparatorluk çöktükten kısa süre sonra başkent Hattuşaş'ta hayat daha kısıtlı imkânlarla olsa da sürer. Ayrıca MÖ 2. binyıldan beri kullanılagelen, hiyeroglif ile yazılan Luvice, MÖ 1200'den sonra da taş eserler ve mimari bağlamda yaklaşık beş yüzyıl daha yerel iktidarların sesini duyurmaya devam eder. Günümüze ulaşan Hitit hiyeroglifi ile yazılmış arkeolojik kalıntıların tamamı bu döneme tarihlenmektedir. Bu dilin Luvice olduğu açıktır. Daha sonraları bu bölgelerde Fenikece ve Aramicenin de kullanıldığı görülmektedir.

Güneydoğu Anadolu'da yani Kilikya ve Kuzey Suriye'deki Toros Dağlarının olduğu bölgede geç Hitit beylikleri, Hitit İmparatorluk Çağı geleneğini devam ettirmişlerdir. Şuppiluliuma, Muvatalli ve Labarna gibi isimler taşıyan buradaki yöneticiler Hitit İmparatorluk Çağı'nda olduğu gibi aynı unvanları taşımışlardır. Hitit İmparatorluğu fiilen ortadan kalkmasına rağmen Eski Ahit'te Kuzey Suriye Bölgesi'nin Hatti memleketi olarak geçmesi de dikkat çekicidir. İmparatorluk sonrasında mimari ve sanat, özellikle de yontular bakımından da bir devamlılık söz konusudur. Bu süreç özellikle Fırat havzasındaki MÖ 3. binyıldan beri önemli merkezlerden Karkamış'ta ve Tarhuntaşşa'da kanıtlanmaktadır. MÖ 14. yüzyılda Hitit devletini imparatorluğa dönüştürmesiyle tanınan I. Şuppiluliuma Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'ye doğru genişlettiği hâkimiyetini kolaylaştırmak ve sürdürebilmek amacıyla bölgenin iki önemli kenti Karkamış ve Halpa'nın başına oğullarını getirir. Lidar Höyük'de bulunan bir mühür baskısından Karkamış'ta beş nesil devam eden hanedanlığın son kralı Kuzi-Teşub'un, imparatorluğun çöküşünden sonra kendine Hititlerdeki gibi "büyük kral" unvanı vererek bölgede hâkimiyetini sürdürdüğü öğrenilir. Karkamış kazılarında Kuzi-Teşub'a dair ize rastlanmamasına rağmen iki ayrı dikit üzerinde büyük kral unvanını kullanan Tuthaliya ve Tarhunzas'ın isimleri bulunur. Ancak uzun süredir bilimsel çevrelerde bu unvanların gerçek bir iktidarı yansıttığı düşünülmemektedir.

Halpa'da Şuppiluliuma soyundan gelen iktidarın ne kadar sürdüğünü bilinmemektedir. Halep Kalesi'nin altında kalan kent merkezi henüz geniş çaplı kazılmamıştır. Ancak son yıllarda Kay Kohlmeyer'in çalışmaları ile ortaya çıkarılan tapınak yapısının duvarında bulunan kabartmalı taş levhalar, Hitit kültürünün buradaki nüfuzunu ve devamlılığını belgeler.

Henüz kalıntıları kesin tespit edilmemiş olsa da sınırları yazılı belgelerde en ince ayrıntısına kadar tanımlanan Tarhuntaşşa'da ise yine soyu Hitit imparatorlarına dayanan bir hanedanlık hüküm sürer. II. Muvatalli'nin oğulları III. Murşili ve kardeşi Kurunta, amcaları III. Hattuşili'nin iktidara el koyması sonucu merkezden uzaklaştırılır. III. Murşili sürgüne yollanır. Kurunta'ya ise asla merkezî iktidarı aklından geçirmemesi karşılığında Tarhuntaşşa bölgesinin yönetimi verilir. Ancak tüm önlemlere rağmen, mühür ve kaya kabartmalarına bakılırsa, Kurunta bir dönem kendisini büyük kral ilan etme fırsatını yakalamış görünür. Bu kralın sonunu bilinmese de son Hitit imparatoru II. Şuppiluliuma yazılı belgelerde Tarhuntaşşa'yı yenip işgal ettiğini açıklar. Sonraki yıllarda Karadağ ve Kızıldağ'da bulunan kabartmalar ve yazıtlarda kendisini büyük kral olarak tanıtan Murşili'nin oğlu Hartapus ortaya çıkar. Karkamış'ta da benzeri görülen durum MÖ 1. binyılın başlarında her ne kadar kendilerine büyük kral demeyi meşru kılacak hanedanlık bağlantıları olan yöneticilerin varlığını kanıtlasa da, iktidarların çaplarının yerel boyutları aşamadığını gösterir. Hitit İmparatorluk Çağı'nın hemen sonrasına tarihlenen Karkamış buluntuları yok denecek kadar azdır. Geç Hitit dönemine ait en erken buluntular Malatya'dadır. Burası Karkamış'ta devam eden Hitit imparatorluk soyundan gelen hükümdarlar tarafından yönetilen bir kent devletidir. Hitit geleneği, söz konusu bu Hitit beylikleri tarafından Asurluların sürekli saldırıları ile tarih sahnesinden silindikleri devir olan MÖ 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.

Karkamış, Zincirli, Arslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat'ta yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur. Bu küçük krallıklar MÖ 1. binin ilk çeyreğinde, İç Anadolu'nun kuzey ve batısında Frig, Doğu Anadolu'da Urartu, Kuzey Mezopotamya'daki Asur politik güçleri arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Sanat

Hitit İmparatorluk Çağı'nda en yüksek seviyeye ulaşan Hitit sanat eserleri sadece Hitit çekirdek bölgesinde değil, Hititlerin egemenliği altına girmiş ya da Hitit politik gücünden etkilenmiş olan çeşitli Ön Asya şehirlerinden ele geçmiştir. Hitit İmparatorluk Çağı'ndan bugüne kalan sanat eserlerinin önemli grubunu Hititlerin başkenti olan Hattuşaş, Alacahöyük, Eskiyapar ve Anadolu'nun Hitit etkinlik bölgelerinde yer alan merkezlerden ele geçen eserler oluşturmaktadır.

Yakın Doğu'nun en önemli başkentlerinden biri olan Hattuşaş, önceleri kuzeydeki alçak alanda kurulmuştur. Güneydeki daha yüksek yukarı şehir I. Şuppiluliluma'dan itibaren inşa edilmeye başlanmış ve bayındırlık etkinliği imparatorluğun yıkılışına değin sürmüştür. Yukarı şehirde 31 tapınak tespit edilmiş olup burası tümüyle törensel amaçlara hizmet etmek üzere tasarlanmıştı. Dinsel törenler sırasında güney uçtaki Sfenksli Kapı'nın da önemli bir işlevi vardı. Buradaki 71 metrelik yeraltı geçidi yine törensel amaçlara hizmet etmekteydi. Halka ait konutlar ve mahalleler yukarı şehrin dışında tutulmuştu. Aslanlı Kapı'nın iki yanında, kenti kötülüklerden koruyan kükrer durumda iki aslan kabartması yer almaktadır. Bunlar kübik gövde yapılarıyla tipik Hitit özellikleri taşırlar.

MÖ 1400'lerde başlayan Hitit İmparatorluk Çağı sanatı, kesintisiz olarak MÖ 1200'lerde Hititlerin siyasi güçlerini kaybedişlerine kadar sürmüştür. Hitit tasvir sanatında işlenen konular Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nın geç evresinde başlayıp, MÖ 1200'lere kadar devamlı olarak dinsel ve kralî olayları işlemiştir. Günlük işlerin resmedildiği olaylar bile dinsel törenlerin betimlemeleri içinde yer alır.

Hattuşaş'taki Hitit mabetleri, plan ve yapı tekniği bakımından ortak özellikler gösterir. Hepsinde bütün bir avlu, çevresinde sıralanmış revaklar ve odalar vardır. Tanrı heykeli kutsal mahaldedir. Bu Hitit mabedi, bütün personeli ile büyük bir organizasyonun merkezidir.

Hattuşaş'ta yer alan en büyük açık hava tapınağı Yazılıkaya'dır. Doğal bir kayalıkta yer alan bu açık hava tapınağı iki galerilidir. Girişteki A galerisi duvarlarında Hurri kökenli tanrı ve tanrıçaların, hava/fırtına tanrısı Teşup ve eşi Hepat'ın önderliğinde Yeni Yıl Bayramı kutlamaları için bir araya gelmeleri gösterilmiştir. Büyük panoda Teşup iki dağ tanrısına basar durumdadır. Karşısında, bir aslan üzerinde eşi Hepat durur. Tanrı ve tanrıçalar onların gerisinde sıralanır. Girişin sağında, tapınağı yaptıran başrahip-kral IV. Tuthaliya tören giysileriyle resmedilmiştir. Sol elinde krallık simgesi kıvrık asa tutar. Sağ elinin üzerinde hiyerogliflerle adı yazılıdır. B galerisinde hızla koşan 12 yeraltı tanrısı ve kılıç tanrı kabartmalarıyla IV. Tuthaliya ve koruyucu tanrısı Şarruma panosu yer alır.

Hitit tasvir sanatında, mimaride kullanılan ortostatların en nitelikli örnekleri Hattuşaş'ta görülmektedir. Ortostatların üzerinde Hitit sanatının diğer eserlerinde görüldüğü gibi dinsel konular işlenmiştir. Bu çağda büyük heykellerin, ortostatların yanında aynı üsluba göre altın, fildişi, tunç ve taştan yapılmış küçük tanrı heykelcikleri ve kabartmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Hititli tanrıları temsil eden bu eserler iri badem göz, çatma kaş, iri-kemerli burun ve gülümseyen dudaklarla ifade edilmişlerdir. Kabartmalarda ise baş ve ayaklar profilden, gövde cepheden işlenmiş olup bunlar saf Hititli özelliklerdir.

Geç Hitit sanatı

Geç Hitit sanatının en belirgin ürünleri anıtsal yapılarda rastlanılan kabartmalar ve devasa insan görünümlü heykellerdir. MÖ 1. binyılda sanat, modern sanatçı ile bağdaştırılan yaratıcılık ve ifade özgürlüğü gibi kavramlardan uzak, zanaatkârların ve ustaların elinde yavaş yavaş şekillenen, aynı zamanda yapıtları ısmarlayan kişi ve kurumların beklentileri doğrultusunda gelişen bir olgudur. Sanat ile zanaatin henüz ayrılmadığı bu dönemde sanatçı kendi kimliğini vermez. Bu durum MÖ 2. binyıl süresince de geçerliydi ancak MÖ 1. binyıl ile karşılaştırıldığında belki de en büyük değişiklik eskiden ağırlıklı olarak merkezî kurumların denetimindeki sanat ve zanaatin artık hem yerel güçler ve kişiler tarafından benimsenmesi hem de kurumların dışında kişisel amaçlar için de kullanılmasıdır.

Bu bağlamda akla gelen en çarpıcı örnekler Kahramanmaraş ve civarında rastlanan mezar stelleridir. İlk defa halktan varlıklı kişilerin krallar, kraliçeler veya rahipler gibi tasvirleri vasıtası ile dünyaya kendilerinin izlerini bıraktıklarını görülür. Anadolulu bu aileler mezar stellerinin üzerinde kadın erkek birlikte, bazen çocukları ile beraber, üzerlerinde yaşantılarında giydikleri kıyafetler ile görünürler ve daha sonra Greko-Romen klasik devirlerde bu gelenek olarak yerleşecek tasvirli, kimi zaman yazıtlı mezar stellerinin temellerini atmış olurlar. Kişiler genellikle üzerinde ölü ziyafeti için yiyeceklerin durduğu masanın başında, çoğu kez bir sandalye üzerinde oturarak ve profilden tasvir edilirler. Nadiren ön cepheden resmedildikleri görülür. Ellerinde, havaya kaldırdıkları büyük olasılıkla içki dolu bir kâse dışında, dinî inançlarını ve hangi tanrılara bağlı olduklarını tanımlamak için seçtikleri ayna, üzüm, iğ veya yazı levhası gibi simgesel nesneler bulunur.

Anıtsal yapıların kabartmalı taş levhalar ile donatılması Anadolu'da MÖ 2. binyıldan beri görülen, ancak kökenleri Kuzey Suriye ve MÖ 3. binyıldan beri Hurrilerin yaşadığı bölgelere uzanan bir adettir. Anadolu'da Hititliler tarafından benimsenen ve kendilerine özgü bir şekil alan mimari yontular, önceleri ağırlıklı olarak giriş yapılarına yerleştirilen aslan ve sfenksler ile başlayıp daha sonra gerek kral ve kraliçeyi gösteren dinî törenler olsun, gerek bütün tanrıların tanıtıldığı geçit törenleri olsun, tümü dinî içerikli olmak sureti ile çeşitlenerek artar.

Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra anıtsal yapı kabartmaları geleneği daha da gelişip yaygınlaşır. Daha önceleri bir anlamda imparatorluğun tekelindeki görsel üretim ve onun etkin alanlarda kullanımı, merkezî güç dağılıp da yeni iktidar odakları türedikçe artık yeni yerel güçlerin kendi iktidar söylemini yansıtır. I. Şuppiluliuma'nın oğlu tarafından başlatılan hanedanlık tarafından yönetilen Karkamış kenti, Hattuşaş'tan sonra Hitit/Luvi kültürünü devam ettiren en önemli merkez olarak Geç Hitit sanatının hem içerik hem de üslup açısından çeşitliliğini en zengin biçimde sunmaktadır.

MÖ 2. binyılda kabartmalar ile beraber kullanılan Luvice hiyeroglif yazıtlar daha çok kısa tanımlar şeklinde kullanılıyordu. Uzun yazıtlar ya hiç tasvir olmadan ya da en fazla 1-2 figür ile yan yana bulunuyordu. MÖ 1. binyıldaki değişikliklerden biri de tasvir ile yazının giderek daha fazla bir arada kullanılması, yazıtların kabartmalar yani görüntüler ile beraber neredeyse günümüz reklamcılarının kullanımına yakın bir beceri ile birbirini tamamlayarak, hatta etkisini arttırarak tasarlanmasıdır. Büyük olasılıkla okuma yazma bilmeyen geniş kitleler ile iletişim kurmak için hiyeroglif yazısının orada bulunması bile yerel iktidara meşruiyet kazandırıyordu, tasvirler ile bir arada sunulması ise etkinliğini katlayarak arttırıyordu. Okuryazar olamayan topluluklarda yazı muska gibi de algılanırdı ve bu durum kurguların oluşmasını da beraberinde getiriyordu. Kahramanmaraş'ta bulunan ve "Maraş Aslanı" olarak adlandırılan yazıtlı kapı aslanı heykeli, yazıt ile tasvirin örtüştüğü çarpıcı bir örnektir. MÖ 2. binyılda yapılan kabartmalar sadece ruhani konuları, kral ve kraliçelerin de katıldığı kutsal törenleri ve çeşitli mitolojik olayları yansıtırlar. MÖ 1. binyılda bunların yanı sıra dünyevi konular da görüntülenmeye başlanır. Yeni konular arasında en sık rastlananlar savaş sahnelerini ve kralların üst düzey bürokrasi ile işbirliğini gösterenlerdir.

MÖ 2. binyılda başlayıp ancak 1. binyılda artarak üretilen Karkamış, Malatya, Zincirli ve Karatepe-Arslantaş'tan bilinen dev ebatlı tanrı ve hükümdarı tasvir eden heykeller de bulunur. Bu büyük yontular genellikle ayakta veya oturur durumdadır. Tanrılar mutlaka çifte aslan veya çifte boğadan, hatta boğaların çektiği arabadan oluşabilen bir kaidenin üzerinde yer alırlar. MÖ 2. binyılda tanrılar tasvir edilirken mutlaka özel başlıkları veya boynuzları olurdu, MÖ 1. binyılda bu kural geçerliliğini yavaş yavaş yitirir. Ölümlüler ile tanrıların görüntüleri, bir yerde klasik Yunan sanatında olduğu gibi birbirine yaklaşır.

Tabiatın içerisinde ve doğal kayaların konumundan faydalanarak onların uygun yüzeylerine işlenen kabartmalar Hitit İmparatorluk Çağı sanatının kendine özgü yarattığı ifade biçimlerinden biridir. Geç Hitit yerel yönetimlerinin zaman zaman bu alanda da eser ürettiklerini görülmektedir. Bunlardan en bilineni İvriz kaya kabartmasıdır. Dev boyda tasvir edilen Tarhunz'un karşısında "haddini bilerek" kendini mütevazı ebatlarda gösteren Tabal Kralı Varpalavas'tır. Varpalavas'ın Frig desenli kumaştan kıyafeti ve şalını tutturduğu süslü Frig fibulası örneğinden dönemin kıyafetleri anlaşılır.

Geç Hitit sanatı, Aram ve özellikle Fenike etkisi altına girdikten sonra Karkamış'ta, Zincirli'de, Sakçagözü'nde, Tell Halaf ve Tell Tayinat'ta geliştirdiği sütun, kaide ve başlıkları ile yüksek bir düzeye ulaşarak Asur sanatına olduğu gibi İyon sanatına da büyük ölçüde örnek olmuştur. Aynı dönemde Geç Hitit mimarlık sanatı eski bir Huri yaratısı olan bit hilani yapı tipini de geliştirerek bu bakımdan da Asurlulara etki etmiştir. Geç Hitit sanatı, Tell Halaf bit hilanisinde görülen insan figürlü sütunlarla Yunan sanatındaki karyatidlere örnek olmuştur.

Dil ve yazı

Hint-Avrupa dil ailesi içerisinde sınıflanan Hititçe, bu ailenin bilinen en eski dilidir. Kendilerini Neşalı olarak adlandıran Hititler çivi yazısı ve hiyeroglif olmak üzere iki tür yazı kullanıyor ve konuştukları dile Neşaca adını veriyorlardı. Her ikisi de hece sistemindeki bu yazılardan ilki Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda öğrenilen Babil yazısından türetilmişti. Çivi yazısı daha çok kil tabletler, bazen de tunç veya üzeri balmumu kaplı ahşap plakalar üzerine yazılıyordu. Kil tabletlerin ön yüzleri düz, arka yüzleri ise hafif dışbükeydi. Yalnızca Hattuşaş'taki devlet arşivlerinde ele geçen kil tabletlerin sayısı 30 bini aşmaktadır.

Luvi hiyeroglifi, Anadolulu bir kökene dayanır ve Hititlerin yarattığı bir yazı sistemidir. MÖ 1650 yıllarına doğru ortaya çıktığı anlaşılan bu yazı taş anıtlar, mühürler ve çanak çömlekler üzerinde kullanılmıştır. Özellikle halka ait mühürlerde kullanılmış olması geniş kitlelerce daha kolay anlaşılabildiğinin bir belirtisidir.

Resmî yazışmalar ve saray arşivleri Asur çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Anadolu hiyeroglifi denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvice lehçesi olduğu bilinmektedir. Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mitannilerle yapılan yazışmalarda kullanılırdı. I. Hattuşili döneminde resmî dil haline gelen Hititçe imparatorluğun çöküşüyle bir daha konuşulmamak üzere ortadan kalkmış, bu dil ancak Bedřich Hrozný tarafından 1915'te çözülerek yeniden keşfedilmiştir. Anadolu hiyeroglif yazısının 1940'lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert'in büyük katkısı olmuştur.

Din

Çoktanrılı bir inanç olan Hitit dininin panteonu içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden devşirilmiştir. Hititlerde tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar ruhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler ancak ihmal edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezalandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.

Hitit panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı aynı zamanda fırtına tanrısı olan Teşup'tur. Kâinatı yaratan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan Teşup olup kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.

Dosya:Bogazkale Hattusa banner Yazilikaya.jpg|Yazılıkaya'da on iki yer tanrısının resmedildiği kabartma

Eski Ahit ve Hititler

Kutsal Kitap'ta, Tekvin'den sürgün-sonrası Ezra-Nehemya'ya kadar olan pek çok pasajda Hititler'den söz edilir. Hititler, genellikle İsrailoğulları arasında yaşayan bir halk olarak tasvir edilir. İbrahim, Makpela'daki mağarayı ve tarlayı Hititli Efron'dan (Ephron Hachiti) satın alır; ayrıca, Davud'un ordusunda görev aldıklarından da bahsedilir. Bununla birlikte, 2. Krallar 7:6'da anlatılana göre, Hititler, coğrafi olarak Kenan'ın dışında bulunan, bir Suriye ordusunu korkutacak kadar güçlü olan ve kendi krallıkları olan (pasaj çoğulda "krallar" anlamına gelir.) bir halktır.18

Eski Ahit'teki Hititler'in aşağıdakilerden herhangi birini mi, yoksa hepsini mi ifade ettiği önemli bir bilimsel tartışma konusudur: 1) orijinal Hattiler; 2) Orta Anadolu için "Hatti" adını taşıyan ve bugün "Hititler" olarak anılan Hint-Avrupalı fatihler (bu makalenin konusu); veya 3) Anadolu gruplarından biri veya her ikisi ile ilişkili olan veya olmayan, aynı zamanda sonraki Geç-Hitit devletleri ile aynı olan veya olmayan Kenanlı bir grup.1920

Diğer İncil bilginleri (Max Müller'i takiben), Kenan'ın oğlu Heth ile bağlantılı olmak yerine, Anadolu'nun Eski Ahit literatüründe ve apokriflerde, Cava'nın oğlunun adını aldığı söylenen bir halk, yani "Kittim" (Chittim) olarak anıldığını iddia ettiler.21

Hitit kralları

Kaynakça

Özel

<references responsive="" />

Genel

Orijinal kaynak: hititler. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. Kral James İncili, 2. Krallar 7:6: Çünkü Rab, Suriyelilerin, savaş arabalarının sesini, atların sesini, hatta büyük bir ordunun sesini duymalarını sağlamıştı: ve birbirlerine dediler ki; İsrail Kralı Hititlerin ve Mısırlıların krallarını bize karşı durması için tuttu.

Kategoriler