Fransız mimarisi veya Fransa mimarisi, Fransız ve yabancı asıllı mimarların Fransa Cumhuriyeti coğrafi sınırları içinde tasarladığı veya inşa ettiği mimari eserlere verilen genel isimdir.
Fransa'da mimariye verilen değer, Avrupa'da türünün ilk örneği olan Académie d'Architecture (Mimarlık Akademisi) 1671'de kuruluş sebebidir. Aynı şekilde Prix de Rome'da Fransız Devleti tarafından üstün mimari başarılarını ödüllendirmek amacıyla 1720'de organize edilmiştir.
Antik Roma mimarisi ilk dönemlerinde Antik Yunan mimarisinden esinlenerek tasarlanan binalardan oluşmaktadır. Roma Cumhuriyeti'nin son dönemlerine doğru ise, kemer, tonoz ve kubbeler gibi Antik Yunan mimarisinde nadir kullanılan unsurlarla zenginleştirilerek başlı başına bir mimari stil olarak öne çıkmıştır. Antik Roma mimarisinin gelişmesindeki dönüm noktalarından bir diğeri ise Roma betonu (Opus caementicium) adı verilen yapı malzemesinin icadıdır. Roma'lı mimarların bu yeni tekniklere yönelmelerinin sebebi ise Roma şehirlerindeki hızlı nüfus artışı ve şehirlerin zenginlik kazanmasıyla yeni mimari çözümlere olan ihtiyacın artmakta oluşudur. Yeni yapı malzemeleri ve yapı tekniklerinin kullanımı gitgide daha heybetli kamu binalarının inşasını mümkün kılmıştır.
Antik Roma mimarisi, Roma Cumhuriyeti'nde ortaya çıkmış olmasına rağmen, günümüz Fransa'sının şu anda bulunduğu coğrafi alana; yani Gaule Belgique, Gaule Lyonnaise ve Gaule Aquitaine bölgelerine de yayılmıştır. Dönem mimarisinin Fransa'daki örnekleri Arles şehrinde bulunan dönemin en büyük ve en önemli Roma nekropollerinden biri olan Alyscamps, Nîmes şehrinde Maison Carrée, Reims şehrinde Cryptoportique ve Porte de Mars, Lyon şehrinde Aqueduc du Gier, Saintes şehrinde Arc de Germanicus'dur.
Erken romanesk dönem mimarisi Merovenj ve Karolenj mimarilerinden oluşmaktadır. Clovis I (465-511) döneminden itibaren Frank hanedanlarının bir krallık adı altında birleştirilmesiyle kilise ve manastır binalarına olan ihtiyaç artmıştır. Bu binaların planları Roma bazilikalarından esinlenilerek çizilmekle beraber, Bizans mimarisi etkilerine de rastlanmaktadır. Saint Perpetua (piskopos 460-490) talebi üzerine Tours şehrinde inşa edilen Saint-Martin Bazilikası; 120 mermer kolonu, doğu kuleleri, mozaikleri ve sıra dışı zemin planıyla dönemin en önemli yapılarından olmuş ve Romanesk dönem mimarisi için de esin kaynağı farz edilmiştir. Erken Romanesk dönemin diğer başlıca örnekleri Saint-Denis şehrindeki Saint-Denis kilisesinin temelleri, ve Paris şehrindeki Saint-Germain-des-Prés Manastırıdır.
Romanesk mimari de Ortaçağ dönemi öncesinde Fransa'da kullanılan stillerden birisidir. 9. yüzyıl Karolenj mimarisinin yeniden yorumlanmasıyla 10. yüzyılda Fransa çeşitli bölgelerinde aynı anda ortaya çıkmıştır. Bu stilin Fransa'daki başlıca örnekleri Abbaye Saint-Pierre de Moissac, cathédrale d'Autun, Église de Plassac-Rouffiac, ve Église Sainte-Radegonde de Talmont, Fongombault Manastırı ve Cluny Manastırı 'dır. Angouleme şehrindeki Angoulême Katedrali'ndeki kubbeler ise dönemin İstanbul'undaki Bizans kiliselerinden esinlenildiğine işaret olarak yorumlanmıştır. Romanesk dönemin son örnekleri ve Gotik mimarinin ortaya çıkışına sebep olduğu farz edilen yapılar ise; Caen şehrindeki Saint-Étienne kilisesi, Haute-Loire şehrinde Le Puy-en-Velay katedrali ve Autun katedralidir.
Orta Çağ döneminde Fransız mimarisinin en önemli örnekleri manastırlar, kaleler, surlar ve tahkimatlar gibi askeri yapılardır. Bu dönem boyunca, Roma döneminde surlarla çevrili olarak inşa edilen şehirler geliştikçe, tahkimatlar da geliştirilmiştir.
Ortaçağ'ın ikinci yarısından itibaren Gotik mimari veya Fransız mimarisi (latince francigenum opus) Fransa'da ortaya çıkarak Batı Avrupa'nın geneline yayılmıştır. 1140 yılından 1500'e kadar süren bu dönem boyunca gotik mimari dört stile ayrılmıştır: Erken Gotik, Yüksek Gotik, Rayonnant, ve Geç Gotik (Flamboyant olarak da adı geçer). Gotik mimarinin tanımlayıcı özelliklerinden biri sivri kemer olarak da tanımlanan Ojiv kemeridir.
Erken gotik stilinin Île-de-France bölgesinde ortaya çıkan ilk örneği, bünyesinde bir nekropol de bulunduran “Saint Denis Kilisesi”dir. Bu stildedki diğer önemli yapılar ise; Sens Katedrali, Notre-Dame de Laon Katedrali, Chartres Katedrali'nin batı cephesi, Notre Dame de Paris Katedrali, kralların taçlandırdığı Notre-Dame de Reims Katerali, Lyon Kathedrali ve Toul Katedrali'dir.
Yüksek Gotik stili ise 13. yüzyılda gelişmiş ve gitgide daha hafif görünümlü, daha heybetli ve etkileyici binaların inşasını mümkün kılmıştır. Chartres Katedrali'nin ana cephesi (1194-1260), Amiens Katedrali, Notre-Dame de Strasbourg Katedrali ve Bourges Katedrali bu stilin en önemli örneklerindendir.
Bu dört Gotik mimari stilinin yanı sıra, "Gothique Méridional" veya Güney Gotiği adı verilen stil de bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Narbonne şehrinde Notre-Dame-de-Lamouguier Katedrali ve Saint-Bertrand-de-Comminges şehrindeki Sainte-Marie kilisesi bu stilde tasarlanmıştır.
16. yüzyılın başlarında Fransa ile Kuzey İtalya arasındaki savaşlar sonucunda birçok sanat eseri ile çeşitli mimari ve sanatsal fikirler Fransa'ya getirilmiştir. Bu dönemde Loire vadisi'nde Rönesans stilinde birçok saray ve şato inşa edilmiştir. Bunların ilki 1495'te inşası tamamlanan Château d'Amboise olmuştur, ki Leonardo Da Vinci hayatının son yıllarını bu şatoda geçirmiştir. Daha sonrasında Kral I.François döneminde bu mimari akım ivme kazanmıştır.
İlerleyen dönemlerde Rönesans stili, "II. Henri Stili" olarak da bilinen Fransız Manyerizm'ine dönüşmüştür. Bu stilin ilk örneği mimar Sebastino Serlio'nun 1540 yılında gerçekleştirdiği Fontainebleau Sarayı'dır. Fontainebleau yöresinde Rosso Fiorentino, Francesco Primaticcio, ve Niccolo dell' Abbate gibi sanatçılar, daha sonra Kuzey Manyerizmi'ne yön verecek olan ilk Fontainbleau Ekolü'nü başlatmıştır. Philibert Delorme, Androuet du Cerceau, Giacomo Vignola, ve Pierre Lescot gibi mimarlar bu yenilikçi fikirlerden esinlenmiştir. Rönesans stilinin en iyi bilinen örneklerinden biri olan Louvre Müzesi'nin Cour Carrée adlı avlusuna bakan güneydoğu cephesi Pierre Lescot taradından tasarlanmış olup, Fransız mimar ve heykeltıraş Jean Goujon'un heykelleriyle dekore edilmiştir.
Rönesans stili Fransa'da II. Henri ve III. Henri dönemlerinde de kullanılmaya devam edilmiştir.
Fransız Barok mimarisi; Barok Mimari'nin bir dalıdır. Bu stil, kral 13. Louis (1610-1643) döneminde başlayıp, 14. Louis (1643-1714) ve 15. Louis (1714-1774) dönemleri boyunca gelişmiştir. Fransız Barok stili 18. yüzyılda Avrupa'nın genelinde kamu binalarının ve sarayların mimarisine büyük ölçüde yön vermiştir. Bu dönemin en önemli eseri Versay Sarayı'dır.
Saray mimarisinde üç kanatlı zemin planı 16. yüzyıldan beri standart olarak kullanılmasına rağmen, 1615-1620 yılları arasında mimar Salomon de Brosse tarafından gerçekleştirilen yalın ve klasik Luxembourg Sarayı, Fransız Barok Mimarisi'nin yeni standardı haline gelmiştir. Bu prensibe göre; Fransız mimari tarihinde ilk kez "corps de logis" kanadı sarayı temsil eden merkezi birincil bölüm olarak kurgulanmıştır. Diğer iki kanat ise hiyerarşik olarak ikinci plana alınmış ve göreceli olarak daha küçük oranlarda tasarlanmıştır. Saraylarda Ortaçağ tarzı kulelerin kullanımı ise tamamen kaldırılmış ve saray planında merkezi girişle aynı aksta konumlandırılmış üç katlı ana giriş kapısı, kulenin yerini almıştır.
Fransız Barok Mimarisi'nin en önemli mimarlarından biri olan François Mansart, Barok Mimarisi'ni Fransa'ya getiren ilk mimar olarak görülür. En önemli eserleri Château de Maisons (1642) ve Maisons-Laffitte'dir.
Barok döneminin getirdiği bir diğer yenilik ise bahçe düzenlemelerinin saray mimarisinin bir parçası haline gelişidir. Bu yeni prensibin ilk örneklerinden biri Melun şehri yakınlarında 1656-1661 yılları arasında inşa edilen Vaux-le-Vicomte Sarayı'dır. Mimar Louis Le Vau, tasarımcı Charles Le Brun ve kral 14. Louis'nin peyzajcısı André Le Nôtre bir araya gelerek etkileyici bir esere imza atmışlardır.
Rokoko, öncelikle bir dekoratif sanat ve iç mimarlık stili olarak ortaya çıkmıştır. Kral
Kral 14. Louis'nin ölümünden sonra 15. Louis'nin 1715'te tahta geçmesiyle başlayan La Régence döneminde (1715-1723) saray sakinleri Versay Sarayı'ndan taşınmış ve dönemin sanat anlayışındaki değişim önce aristokratlarda, sonra da yüksek sosyetenin diğer kesimlerinde ortaya çıkmıştır. Rokoko tarzındaki eserlerin bol süslemeli ve işlemeli hatları Kral 15. Louis'nin aşırılıklarla dolu hükümdarlık yönetimiyle uyumlu olduğu düşünülmektedir.
Rokoko tarzının Fransa'da en popüler olduğu yıllar 1730'lardır. Rokoko stilinde; Barok'un kompleks şekilleri ve karmaşık motifleri kullanılmaya devam edilmekle beraber, asimetrik düzenlemeler ve doğu sanatlarından çeşitli etkiler taşıyan desenlere de yer verilmiştir.
Fransız Neoklasisizmi’i iki dönemden oluşmaktadır: birincisi "14. Louis stili" olarak anılır ve 1762-1768 tarihleri arasında inşa edilen Petit Trianon binasının mimarı Ange-Jacques Gabriel’le örneklendirilir. Bu dönemde iç mimari alanında ise, saray tarzı yerine Paris tarzı "Goût grec" (Yunan stili) ön plana çıkmıştır. Kral 14. Louis’in 1771’de tahta çıkmasının ardından, modaya düşkün Kraliçe Marie Antoinette "14. Louis stili"ni saraya getirmiştir.
"Directoire" veya "Empire" adını taşıyan ikinci dönem ise 1806’da tasarlanan Arc De Triomphe anıtının mimarı Jean Chalgrin’in çalışmalarıyla örneklendirilir. 1800’lü yıllardan itibaren Antik Yunan mimarisi’nden esinlenilen sanat eserlerinin yaygınlaşması ile, neoklasisizmde Yunan canlandırmacılığı (Grek Canlandırılması veya Grek Uyanışı veya Yunan Uyanışı) adı verilen yeni bir dönem açılmıştır.
Neoklasisizm, Neogotik ve Klasisizm stillerine karşısav olarak değerlendirilerek 19. yüzyılda da akademik sanatlarda önemli bir yer sahibi olmuştur. 19. yüzyıl sonlarına doğru ise eleştirmenler tarafından anti-modern ve hatta gerici olarak betimlenmiştir.
Neoklasisizm, 19. yüzyıl ortalarına doğru Avrupa’da St. Petersburg, Atina, Berlin ve Münih gibi başlıca şehirlerde en çok kullanılan mimari stil olmasına rağmen, Fransa’da ne yönetici kesimde ne de halk kesiminde popülarite kazanmayı başarabilmiştir. Bu stilin ilk kullanımına mimar Charles de Wailly’nin tasarladığı St Leu-St Gilles (1773-80) kilisesinde, ve mimar Claude Nicolas Ledoux’nun tasarladığı Barriere des Bonshommes (1785-89) binasında rastlanılır.
Neoklasisizm’in fazla takdir edilmeme sebebinin fransız rahip ve mimari teorisyen Marc-Antoine Laugier’nin doktrinleri olduğu düşünülmektedir. Teorisyene göre, Antik Yunan prensiplerini teorik olarak anlamaya çalışmak, bu prensipleri körlemesine uygulamaktan daha önemliydi. Bu sebepten ötürü Fransa’da Yunan Canlandırmacılığı, Fransız mimar Pierre-François-Henri Labouste’un ön plana çıkardığı İkinci İmparatorluk Neo-Grek stili çerçevesinde çok nadir kullanılmıştır.
İkinci İmparatorluk stili, Paris şehrine özgü bir mimari stildir.
19. yüzyılın ortalarında III. Napoleon İkinci Fransız İmparatorluğu’nu kurduğunda Paris heybetli binalardan oluşan gösterişli bir şehir haline gelmiştir. III. Napoleon’un emri üzerine, Seine bölgesi valisi Georges-Eugène Haussmann 1853 ve 1870 yılları arasında Paris şehrinin renovasyon projesini hayata geçirmiştir. Bu proje çerçevesinde; ortaçağdan kalma mahalleler yıkılmış, geniş ana cadde ve bulvarlar gibi yok çalışmaları yapılmış, yeni park ve bahçeler düzenlenmiş, yeni kanalizasyon sistemleri, çeşmeler ve süs havuzları, ve de su kanalları inşa edilmiştir. Günümüz Paris’inin şehir planı ve mimari genel görünüşü büyük oranda Haussmann’ın renovasyon projesinin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bu dönemde pek çok konut binası çifte kolonlar ve ferforje dam yeleleri gibi detaylarla süslenmiştir. Bu dönemin en göze çarpan mimari unsuru ise dik açılı mansart çatılar olmuştur. Mansart; tepesi az meyilli ve eteği daha dik açılı bir çatı tipidir. Görsel olarak görkemli bir izlenim uyandırmakla beraber, çatı katında kullanışlı bir yaşam alanı da oluşturmaktadır.
İkinci İmparatorluk mimari stilinin başlıca örnekleri mimar Charles Garnier’nin tasarladığı Opera binası, mimar Gabriel Davioud’nun tasarladığı place Chatelet üzerindeki tiyatro binaları, ve birçok belediye sarayı binasıdır. Ayrıca Saint-Eugène-Sainte-Cécile Kilisesi, Sainte-Trinité Kilisesi, Saint-Ambroise Kilisesi ve Saint-Augustin Kilisesi de dönemin önemli yapılarındandır.
İkinci İmparatorluk stili gibi Güzel Sanatlar stili de (fransızca Style Beaux-Arts) özellikle Paris’e özgü bir mimarlık akımıdır. Eklektik bir stil olan Güzel Sanatlar, adını Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’nden almıştır. Mimarlar tarafından 1860’lı yıllardan Birinci Dünya Savaşı’na kadar yayılan bir dönem boyunca kullanılmıştır.
Güzel Sanatlar stili; neo-klasik, neo-rönesans, neo-barok ve hatta neo-roma ve neo-bizans gibi birbirine uyum gösterdiği farz edilen mimari stillerin yeniden kullanımıyla tanımlanır. Bu stil çerçevesinde mimari öğelerin 14.Louis stiline benzer ahenkli bir şekilde kullanımı hedeflenmiştir. Dekoratif unsurlar ve taşıyıcı sistemler ise Antik Çağ mimarisinden esinlenerek tasarlanmıştır. Bu stili neoklasisizmden ayırt eden özellik ise, Dor, İyon, Korint, Toskana ve Kompozit gibi Greko-Romen mimari düzenlerin harmanlanarak kullanımı olmuştur.
Bu stilin en önemli örnekleri Paris’te Grand Palais, Petit Palais, III. Alexandre köprüsü, Güzel Sanatlar Akademisi, Sacré-Coeur Bazilikası, Trocadero Sarayı, Orsay Garı; Nantes şehrinde Güzel Sanatlar Müzesi, ve Sainte-Etienne şehrinde Sanat ve Tasarım Yüksek Okulu binasıdır.
Türkiye’de Yeni Sanat veya «1900 Sanatı» ismi verilen Art Nouveau, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında etkin olmuştur. Sanayi devrimine ve neoklasik stillerin aşırı kullanımına tepki olarak ortaya öne sürülen bu akım çerçevesinde tasarlanan eserlerde zarif dekoratif süslemeler, kıvrımlı şekiller ve bitkisel desenlere yer verilmiştir. Fransa’da bu stil, arabesk desenlerin yoğunluğu sebebiyle «style nouille» (erişte stili), ve mimar Hector Guimard’ın tasarladığı Paris metro girişleri sebebiyle «style Guimard» (Guimard stili) olarak da anılır.
Art Nouveau sanat akımının mimari eserlerde kullanılmaya başlanmasının başlıca sebeplerinden biri Fransız mimar ve teorisyen Eugène Viollet-le-Duc’ün (27 ocak 1814 - 17 eylül 1879) teorileri olmuştur. Viollet-le-Duc; taş ve tuğla duvarlarla kaplanmış çelik taşıyıcı sistemlerin kullanımı sayesinde eski mimari stillerin ötesine geçilebileceğini öne sürmekteydi. Uygulama yöntemiyle teste tabi tutmadığı bu tekniğin, taşıyıcı sistemlerin bir parçası olarak kullanılan tonozlu tavanların ve dayanma kemerlerinin yerini alabileceğini düşünüyor ve geleneksel inşaat metotlarını farklı bir açıdan ele almayı amaçlıyordu.
Bu fikirler, Louis Sullivan, Victor Horta, Francis Jourdain ve Auguste Perret gibi mimarlar tarafından Art Nouveau döneminde uygulamaya geçirilmiştir.1 Bu stili mimari alanında ilk kullanan kişi ise Belçikalı mimar Victor Horta olmuştur. Horta’nın Brüksel’de 1893 yılında gerçekleştirdiği Tassel Oteli, Parisli birçok mimar için doğrudan esin kaynağı olmuştur. Örneğin Fransız mimar Hector Guimard, Paris‘te Castel Béranger konut binası ve metro durağı girişleri gibi eserlerin tasarımında bu stilin kıvrımlı şekillerini kendine özgü bir tarzda yorumlamıştır.2
Art Nouveau’nun etkileri Fransa’da en çok Paris ve Nancy şehirlerinde gözlemlenir. Paris Art Nouveau’su stilindeki restoran ve dükkanlar gibi pek çok eser, az tanınan mimarlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Ünlü restoran Maxim's veya ünlü mücevher tasarımcısı Georges Fouquet’nin mağazası Paris’teki başlıca örneklerdendir.3
Nancy Art Nouveau’su ise, çeşitli sanayi ve sanatsal akımların etkisi altında kalmıştır.4 Fransız mimar Henri Sauvage’ın (10 Mayıs 1873-21 Mart 1932) dekoratör Louis Majorelle için ortaçağ mimarisi ve Art Nouveau stilini bir araya getirerek tasarladığı villa, Nancy bölgesindeki önemli örneklerdendir.5
Fransa genelindeki diğer başlıca Art Nouveau eserler ise aşağıdaki gibidir :
Fransa’da 1890 yılında başlayan Art Nouveau stilinin 1905'te doruk noktasına ulaştığı kabul edilir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından hemen önce ise, bu stil yerini daha geometrik bir tarz olan Art déco’ya bırakmıştır.
Etkileri özellikle 1910-1940 yılları arasında gözlemlenen Art déco stili Fransa’da ortaya çıkmıştır ve dünya çapında etkili olan ilk mimari ve dekoratif akım olarak tanımlanır. İsmini “Art décoratifs» (Türkçe Dekoratif Sanatlar)’in kısaltmasından alan bu stil, 1925’te Paris’te gerçekleştirilen Exposition internationale des Arts décoratifs et industriels modernes (Uluslararası Dekoratif ve Sanayi Sanatlar Fuarı) sırasında ilk kez lügata geçmiştir.
İç mimaride Art déco; duvar kağıtları, vitraylar, dekoratif resimler ve heykeller, ahşap işçilikleri, seramikler ve altın işlemeler gibi unsurlarla karakterize edilir.
Mimaride ise, Art Nouveau’nun kıvrımlı ve organik şekillerine tepki olarak simetri, yeniden yorumlanmış mimari düzenler ve kesme taş duvarlar kullanılır. Stilin ana prensipleri ise düzen, renk ve kübist geometridir.
Fransa genelindeki başlıca Art déco eserler aşağıdaki gibidir :
Modern akım veya modernizm olarak da adlandırılan Modern mimari, Birinci Dünya Savaşı sırasında veya sonrasında ortaya çıkmış çeşitli mimari konseptlere verilen genel isimdir. Bu akımın ana prensipleri fonksiyonalizm ve rasyonalizm olmuştur. 19. yüzyıl’ın eklektist tarzına tepki olarak ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl mimarlık anlayışına kalıcı bir şekilde yön vermiştir.
Modern mimarinin belli başlı mimarları Walter Gropius, Adolf Loos, Auguste Perret, Ludwig Mies van der Rohe, Oscar Niemeyer, Robert Mallet-Stevens olmakla beraber, öncü çalışmalarının İsviçre asıllı Fransız mimar Le Corbusier (Charles-Edouard Jeanneret 1887-1965) tarafından yapıldığı kabul edilir. İsviçreli mimar Pierre Jeanneret ile 1927’de yayınlandığı « Modern Mimarinin Beş İlkesi» adlı eserinde Modern akımı karakterize eden unsurları özetlemiştir :
Le Corbusier’nin Fransa’da gerçekleştirdiği belli başlı eserler aşağıdaki gibidir :
Modern akımın Fransa genelindeki diğer örnekleri ise Fransız mimar Robert Mallet-Stevens’in Villa Noailles projesi (Hyères); Fransız mimarlar Auguste ve Gustave Perret’nin Notre-Dame du Raincy kilisesi (Paris); Fransız mimar Tony Garnier’nin Quartier des Etats-Unis isimli toplu konut projesidir (Lyon).
Çağdaş mimari, 21. yüzyıl, yani günümüz mimarisine verilen genel isimdir. Postmodernizm’den High-tech mimari’ye birçok stili bünyesinde barındırır. Belirli bir mimari dil baskın olmamakla beraber, çağdaş eserlerin ortak noktası güçlü konseptler üzerine tasarlanmış büyük ölçekli etkileyici heykelleri andırmalarıdır. Bu eserleri karakterize eden bir diğer öğe ise ileri teknoloji ve yenilikçi malzemeler kullanılarak inşa edilmiş olmalarıdır.
21. yüzyılda, boru kesitli çelik kolonlar gibi yeni taşıyıcı sistemler sayesinde binalar, 20. yüzyıla kıyasla daha yüksek, daha hafif ve daha sağlam inşa edilmektedir. Bilgisayar Destekli Tasarım (Computer Aided Design : CAD) gibi yeni teknikler ise, kompleks projelerin bilgisayar ortamında üç boyutlu olarak tasarlanmasını, ve sonrasında daha hızlı ve daha kusursuz bir şekilde inşa edilmesini mümkün kılmıştır.
Çağdaş mimarinin örneklerine dünyanın dört bir yanında rastlanabilir. Fransız mimarisinin çağdaş örnekleri iki ana başlık altında incelenebilir :
Orijinal kaynak: fransız mimarisi. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Alastair Duncan, , Thames & Hudson, 2000 (1<sup>re</sup> éd. 1984), 216 p. (ISBN 2-87811-182-6) p.37 ↩
Alastair Duncan, , Thames & Hudson, 2000 (1<sup>re</sup> éd. 1984), 216 p. (ISBN 2-87811-182-6) p. 40. ↩
Alastair Duncan, , Thames & Hudson, 2000 (1<sup>re</sup> éd. 1984), 216 p. (ISBN 2-87811-182-6) p42 ↩
Alastair Duncan, , Thames & Hudson, 2000 (1<sup>re</sup> éd. 1984), 216 p. (ISBN 2-87811-182-6) p43 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page